10471 | yeri göğü tutmak | her tarafı ele geçirmek, denetim altında bulundurmak. Örn: Müttefikler yeri göğü ve bütün köşe başlarını tutmuştur. -T. Buğra. |
10472 | yeri olmak | 1) uygun olmak 2) sırası, uygun zamanı olmak 3) saygınlığı olmak. |
10473 | yeri öpmek | alay yere düşmek, yere serilmek. Örn: Ayağı kayınca yeri öptü. |
10474 | yeri soğumadan | ayrılan bir kimsenin ardından çok zaman geçmeden. |
10475 | yeri var! | uygundur, iyidir anlamında kullanılan bir söz. |
10476 | yeri yurdu belirsiz olmak | belli bir yeri olmamak. |
10477 | yeridir | layıktır, uygundur, münasiptir anlamında kullanılan bir söz. |
10478 | yerin dibine batırıp çıkarmak | çok utandırmak, rezil etmek. Örn: Bir hikâye anlatır, erkekleri yerin dibine batırır çıkarırdı. -N. Meriç. |
10479 | yerin dibine geçmek (batmak veya girmek) | 1) çok utanıp sıkılmak. Örn: Memleketin ne tarafına gitsem haritayı şaşırıyor, bilgisizliğimden yerin dibine geçiyordum. -B. R. Eyuboğlu. 2) görünmez olmak, kaybolmak. |
10480 | yerinde bulmak | doğru olduğunu kabul etmek. Örn: Hayatını değiştirme kararımı yerinde bulması beni de memnun etti. -C. Uçuk. |
10481 | yerinde duramamak | 1) sürekli kıpırdamak 2) içi içine sığmamak. Örn: En ufak bir şeyden sevinir, yerlerinde duramaz olurlar. -N. Cumalı. |
10482 | yerinde kalmak | 1) başka yere gitmemek 2) makam veya aşama değişmemek. Örn: Bu keyif düşkünü memurlar suya sabuna dokunan işlere karışmadıklarından senelerce yerlerinde kalırlar. -R. H. Karay. |
10483 | yerinde olmak | 1) uygun olmak 2) tamam olmak, iyi durumda bulunmak. |
10484 | yerinde saymak | 1) yürür gibi yaparak hep aynı yerde, sürekli olarak ayağın birini kaldırıp birini basmak 2) mec. ilerleyememek, gelişememek, değişememek. Örn: Bu yerinde sayan kafamıza ne ad takmalı? -F. R. Atay. |
10485 | yerinde su çıkmak | haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenlere kınama ve engelleme amacıyla söylenen bir söz. |
10486 | yerinde yeller esmek | artık bulunmamak, yok olmak. Örn: Ne var ki kapıyı tekrar açtığında, çöp poşetinin yerinde yeller estiğini gördü. -E. Şafak. |
10487 | yerinden fırlamak | oturulan yerden hızla kalkmak. |
10488 | yerinden oynamak | 1) yerinden ayrılmak 2) coşkulu, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak. Örn: Sol cenah uzun ve merhametsiz gülleler altında yerinden oynuyor. -F. R. Atay. |
10489 | yerinden oynatmak | başka yere kaldırmak, yerini değiştirmek. |
10490 | yerine geçmek | 1) görevden ayrılan birinin yerini almak 2) bulunmayan bir nesnenin veya kavramın yerine kullanılabilmek. |
10491 | yerine gelmek | 1) yapılmak, olmak. Örn: İsteğiniz yerine geldi. 2) eski duruma dönmek. Örn: Sağlığım yerine geldi. |
10492 | yerine getirmek | 1) istenileni, gerekeni yapmak. Örn: Sırf iri, kara gözlerindeki endişe dinsin diye, itiraz etmeden her isteğini yerine getirdim. -N. Uygur. 2) eski duruma döndürmek 3) ifa etmek. Örn: Şirket su veremeyecekse taahhüdünü yerine getirmediği için dağıtı |
10493 | yerine koymak | 1) gibi görmek, saymak. Örn: Hem de yetişkin, yosma bir kadın beni erkek yerine koymuştu. -N. Cumalı. 2) yitirilen, elden çıkan bir şeyin, benzerini veya eşini sağlamak. Örn: Kaybolan kitaplarımı yerine koyamadım. |
10494 | yerine oturmak | 1) iyi yerleşmek 2) bir durum, bir düşünce vb. benimsenmek, yaygın duruma gelmek, yerleşmek. |
10495 | yerini almak | yerine geçmek. Örn: Öğretim ve öğrenim yerini de ister istemez politik tartışmalar almıştı. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
10496 | yerini beğenmek | bitki yerini gelişmesine çok uygun bulmak. |
10497 | yerini bulmak | 1) uygun olan yerde olmak. Örn: Depremden sonra gönderilen battaniyeler yerini buldu. 2) kendine yakışan makamı, durumu bulmak. |
10498 | yerini doldurmak | 1) görevini başarı ile yapar olmak 2) görevinden ayrılan birinin yerine gelen kişi, önceki görevli kadar başarılı olmak. |
10499 | yerini ısıtmak | bir yerde uzun süre kalmak. Örn: Yeni nazır olmuşsun, yerini ısıtmaya bakacaksın, yüzyıllardır düzelmemiş işleri düzeltecek değilsin ya! -M. Ş. Esendal. |
10500 | yerini sevmek | yerini beğenmek. |