2131 | başında torbası eksik | kaba saba, yontulmamış (kimse). |
2132 | başından almak | kurtarmak, sorumluluğunu almak. Örn: Çiftlikte bir kısım toprakları başımızdan alacak müşteriyi beklemekten başka bir tasamız kalmadı. -R. N. Güntekin. |
2133 | başından aşağı kaynar sular dökülmek | üzüntülü veya kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkıntı duymak. |
2134 | başından atmak | 1) yapılması güç bir işi yapmaktan kendini kurtarmak. Örn: Madem bunları siz kendi başınızdan atmak istiyorsunuz, emanet olarak şu masaya bırakın. -S. Birsel. 2) sürdürülmesi gereksiz görülen bir bağlılığa, bir ilişkiye son vermek. Örn: Hilmi Efendi' |
2135 | başından büyük işlere girişmek (kalkışmak) | gücünün üstünde olan işlere kalkışmak. |
2136 | başından geçmek | daha önce aynı duruma uğramış olmak. |
2137 | başından korkmak | hayatından kaygı duymak, cezalandırılmaktan korkmak. |
2138 | başından savmak | bir istekte bulunanı sözde bir sebeple uzaklaştırmak. Örn: Yoksa başımdan savmak için akla karayı mı seçeceğim? -R. H. Karay. |
2139 | başını ağrıtmak | 1) gereksiz sözlerle birini bunaltmak 2) bir iş için birini tedirgin etmek, uğraştırmak. Örn: İkide bir ah Çingeneler vah Çingeneler diye gelip böyle başımı ağrıtma. -O. C. Kaygılı. |
2140 | başını alıp gitmek | izin almadan ve gideceği yeri bildirmeden gitmek, savuşmak. Örn: Bir akşam ciğerci söve saya kondusundan çıktı. Başını alıp gitti. -A. Kulin. |
2141 | başını ateşlere yakmak | başına büyük bir dert almak. |
2142 | başını bağlamak | 1) başına örtü vb. bağlamak 2) birini nişanlamak veya evlendirmek. |
2143 | başını belaya sokmak | birini, kötü sonuçlar verecek bir duruma itmek. Örn: Ayrıca benim başımı belaya sokmaktan da çekinmiş olabilir. -A. Ümit. |
2144 | başını bir yere bağlamak | birini bir işe yerleştirmek, işsizlikten, başıboşluktan kurtarmak. |
2145 | başını boş bırakmak | yalnız veya serbest bırakmak. |
2146 | başını çıkarmak | bitki filizlenmeye başlamak. |
2147 | başını derde sokmak | sıkıntılı bir duruma girmek veya getirilmek. |
2148 | başını dik tutmak | onurunu korumak. |
2149 | başını dinlemek | kafasını dinlemek. Örn: Robenson, akıllı Robenson'um / Ne imreniyorum sana bilsen / Göstersen adana giden yolu / Başımı dinlemek istiyorum -C. S. Tarancı. |
2150 | başını döndürmek | 1) mutluluktan yarı sarhoş duruma getirmek 2) kendine hayran bırakmak. |
2151 | başını duman almak | efkârlanmak. |
2152 | başını ezmek | bir daha kötülük edemeyecek duruma getirmek. |
2153 | başını gözünü yarmak | bir işi kötü yapmak, bir işi istenildiği gibi yapmamak. |
2154 | başını kaldırmamak (kaldıramamak) | 1) bir işi aralıksız sürdürmek 2) iyileşememek, yataktan çıkamamak. |
2155 | başını kaşımaya (kaşıyacak) vakti olmamak | arada en ufak başka bir iş yapamayacak kadar sıkışık durumda bulunmak. Örn: Büyük babanın artık başını kaşıyacak vakti yoktur. Kâh çocukları kırda oynamaya götürüyor, kâh onlara ocakbaşında masallar söylüyor. -R. N. Güntekin. |
2156 | başını koltuğunun altına almak | ölümü göze alarak bir işe girişmek. |
2157 | başını kurtarmak | 1) canını korumak 2) geçimini sağlayacak bir duruma gelmek. |
2158 | başını ortaya koymak | bir işe girişirken ölümü göze almak. |
2159 | başını taştan taşa vurmak | çaresiz kalarak çok pişman olmak. |
2160 | başını uçurmak | kellesini uçurmak. |