841 | dervişe Bağdatta pilav var demişler, yalan değilse ırak değil demiş | bir şeyi elde etmek için aşırı istekli olan kimseye, bu uğurda katlanacağı fedakârlıklar güç gelmez. |
842 | dervişin fikri ne ise zikri de odur | insan, önem verip düşündüğü şeyi konuşmaktan kendini alamaz. |
843 | destursuz bağa gireni sopa ile kovarlar | bir yere izinsiz girmek veya bir işe izinsiz el atmak kötü karşılanır. |
844 | destursuz bağa girenin yediği sopayı Mevla bilir | bir yere izinsiz girmek veya bir işe izinsiz el atmak kötü karşılanır. |
845 | deve bir akçeye, deve bin akçeye | çok ucuza alınmayan bir şey gerekli olduğunda çok pahalıya alınabilir. |
846 | deve boynuz ararken kulaktan olmuş | elindekiyle yetinmeyip daha çoğunu arayan, elindekinden de olur. |
847 | deve büyüktür amma beşini bir eşek yeder | insan görünüşte büyük olmakla akıl büyük olmaz, bir akıllı birçok az akıllıyı arkasından sürükler. |
848 | deve deve yerine çöker | yitirilen değerli kimsenin, elden çıkan değerli şeyin yeri boş kalmaz. |
849 | deve Kâbeye gitmekle hacı olmaz | gerekli niteliklerden yoksun olan kişi, biçimsel işler yapmakla kişiliğine değer kazandıramaz. |
850 | deve yerine deve çöker | değerli bir kimseden boşalacak yeri ancak o değerde olan başka bir kimse doldurabilir. |
851 | deveci ile görüşen kapısını yüksek açmalı | yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar. |
852 | deveci ile konuşan kapısını büyük açar | yüksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlarının gerektirdiği özveriyi göze almalıdırlar. |
853 | deveden büyük fil var | herhangi bir konuda söz sahibi olanlardan daha büyük, daha yetkili biri mutlaka vardır. |
854 | devenin derisi eşeğe yük olur | zengin ne kadar fakir düşse de yoksula göre yine varlıklıdır. |
855 | deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez | herkesin gözü önündeki bir olayı şöyle böyle yorumlarla gizlemeye çalışmak boşunadır. |
856 | deveye burç gerek olursa boynunu uzatır | kişi kendisine gerek olan şeyi elde etmek için yorgunluğa katlanmalıdır. |
857 | deveye inişi mi seversin, yokuşu mu? demişler düz yere mi (düze kıran mı) girdi? demiş | bir işin kolay yapılabilmesi için bir yol varken zor yolu seçmek doğru olmaz. |
858 | deveyi yardan uçuran bir tutam ottur | gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar. |
859 | devlet adama ayağıyla gelmez | zenginlik ve talih kişiyi kendiliğinden gelip bulmaz, çalışıp çabalamakla elde edilir. |
860 | devlet oğul, mal tahıl, mülk değirmen | en büyük mutluluk ve zenginlik, çocuk sahibi olmak en gerekli mal, tahıl en değerli mülk, değirmendir. |
861 | devletin malı deniz, yemeyen domuz | devlete hıyanet etmeyi sanat hâline getirenlere göre devletin bitmez tükenmez malı vardır. Yolunu bulup ondan aşırmayan budaladır. |
862 | devletli gözü perdeli olur | zengin, işi yolunda kimse yoksulların hâlinden anlamaz. |
863 | devletli ile deli bildiğini işler | yüksek rütbeliler, deliler, kimsenin sözünü dinlemez, akıllarına geleni yaparlar. |
864 | devletli yanını kaşısa yoksul para verecek sanır | bir isteğinin yerine getirilmesini ilgililerden bekleyen kimse, onların bu işle ilgisi bulunmayan davranışlarını, isteğini karşılamak üzere yapıyorlar diye yorumlar. |
865 | devletliye dokun geç, fukaradan sakın geç | zenginle, az da olsa bir ilişkin bulunsun belki yararlanırsın ama fakire yaklaşma, o senden yararlanmak ister. |
866 | dışı eli yakar, içi beni yakar | görünüşe aldanmamalı. |
867 | dibi görünmeyen sudan geçme | bir işe girişirken her yönünü iyice araştır. |
868 | dibi görünmeyen tastan su içme | bir işe girişirken her yönünü iyice araştır. |
869 | dibi kırmızı mumla (bal mumuyla) mı çağırdım | üzerinde önemle durarak çağırmadım. |
870 | diken battığı yerden çıkar | zarar hangi yönden geldiyse ancak o yönden giderilir. |