1591 | kılık kıyafet köpeklere ziyafet | giyinişi ve görünüşü kötü ve tiksindirici olanlar için söylenen bir söz. |
1592 | kılık kıyafetle adam adam olmaz | kılık kıyafet, değeri olmayan kişiye değer kazandırmaz. |
1593 | kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan | kişi arkadaşlık ettiği kimseden etkilenir. |
1594 | kırk gün taban eti, bir gün av eti | avcılar bir av avlayabilmek için dağ demez, taş demez, günlerce taban teperler. |
1595 | kırk hırsız bir çıplağı soyamamış | sömürenler, asalaklar ne kadar usta olurlarsa olsunlar, sömürülecek bir şeyi olmayandan yararlanamazlar. |
1596 | kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş | salgın ve öldürücü hastalık da olsa eceli gelmeyen ölmez. |
1597 | kırkından sonra at olup da kuyruk mu sallayacak | vakti geçmiş, artık işe yaramayacak durumda. |
1598 | kırkından sonra azanı teneşir paklar | yaşlandıklarında ahlakları bozulanlar artık düzelemezler. |
1599 | kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar | yaşlandıktan sonra bir şey öğrenmeye, yeni bir iş yapmaya başlayan kimsenin bunu başarmaya ömrü yetmez. |
1600 | kırkyıllık Yani, olur mu Kâni | eskimiş bir alışkanlık kolay kolay değişmez. |
1601 | kırlangıcın zararını biberciden sor | kırlangıç, bibere çok düşkün olduğundan onun ne kadar zararlı bir yaratık olduğunu ancak biberci bilir. |
1602 | kısa günün kârı az olur | kısa süre çalışılarak yapılan işten elde edilecek kazanç az olur. |
1603 | kısmet ise gelir Hintten Yemenden, kısmet değilse ne gelir elden | Tanrı bir şeyi size kısmet etmişse o mutlaka size gelir, kısmet etmemişse yapacak bir şey yoktur. |
1604 | kısmetinde ne varsa kaşığında o çıkar | kişi ne kadar çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır. |
1605 | kısmetsiz köpek, sabaha karşı uyuyakalır | Tanrı kendisine kısmet vermemiş olan yaratık, yararlanılacak şeyi elde etmek kolaylaştığı zaman, başka bir işle uğraştığı için bundan yoksun kalır. |
1606 | kısmetten fazlası olmaz | kişi ne kadar çabalarsa çabalasın alın yazısındaki şeye ulaşır. |
1607 | kış kışlığını, kuş kuşluğunu gösterir | her olay, her varlık özelliğini belli eder. |
1608 | kış kışlığını, puşt puştluğunu gösterir | her olay, her varlık özelliğini belli eder. |
1609 | kız beşikte (kundakta), çeyiz sandıkta | kız daha beşikte veya kundakta iken çeyiz düzmeye başlamak gerekir. |
1610 | kız kucakta, çeyiz bucakta | kız daha beşikte veya kundakta iken çeyiz düzmeye başlamak gerekir. |
1611 | kızevi, naz evi | kız tarafı nazlı olur. |
1612 | kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçar (varır) ya zurnacıya | evlenme çağındaki kızı büyükleri uyarmazlarsa uygun olmayan birisiyle evlenir. |
1613 | kızım sana söylüyorum (dedim) gelinim sen anla (işit) | 1) doğrudan doğruya kendisine söylenemeyen düşünce ve uyarıların, o kimsenin çok yakınına söylendiğinde kullanılan bir söz 2) herhangi birine dolaylı olarak söylenecek uyarı söz konusu olduğunda kullanılan bir söz. |
1614 | kızını dövmeyen, dizini döver | çocuğunu gerektiği gibi eğitmeyen, ileride çok pişman olur. |
1615 | kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye | insanların nasipleri arasındaki tutarsızlıkları belirten bir söz. |
1616 | kimin arabasına binerse onun türküsünü çağırır | çıkar sağladığı kimsenin hoşuna gidecek biçimde davranan dönek ve dalkavuk kimseler için kullanılan bir söz. |
1617 | kimin ki bağı var, yüreğinde dağı var | malı, mülkü veya evladı olanlar kaygı ve tasadan uzak olamazlar. |
1618 | kimin tavuğuna kış demişiz | yaptıklarımızla veya söylediklerimizle kimi rahatsız etmişiz. |
1619 | kimine hay hay, kimine vay vay | dünyada kiminin talihi iyi, kiminin de kötü gider. |
1620 | kiminin parası, kiminin duası | bir iş yapılırken veya yapıldıktan sonra kiminden para, kiminden dua alınabilir. |