1801 | misafir on kısmetle gelir, birini yer dokuzunu bırakır | Tanrı, misafirin yediğinden kat kat fazlasını, misafir ağırlıyor diye ev sahibine verir. |
1802 | misafir umduğunu değil bulduğunu yer | konuk, ev sahibinin kendisine çok şeyler ikram etmesini bekleyebilir ama ev sahibi ancak evinde olanları ikram edebilir. |
1803 | misafir üç gün misafirdir | misafir bir yerde üç gün kalırsa ne ev sahibi bunu fazla bulur ne de misafir uzun kaldım diye üzülür ama üç günden sonrası her ikisi için de sıkıcı olur. |
1804 | misafirin umduğu ev sahibine iki öğün olur | misafir, ev sahibinin kendine çok şeyler ikram edeceğini umar ama beklediklerini bulamayabilir. |
1805 | misafirlik üç gündür | misafir bir yerde üç gün kalırsa ne ev sahibi bunu fazla bulur ne de misafir uzun kaldım diye üzülür ama üç günden sonrası her ikisi için de sıkıcı olur. |
1806 | misk yerini belli eder | değerli kişi nerede olsa varlığını gösterir. |
1807 | miyancının kesesi bol olur | iki kişi arasında uzlaştırıcılık yapan kimse anlaşmaları kolay olsun diye bir taraf lehine, öbür taraf aleyhine bol keseden fedakârlıkta bulunur. |
1808 | mum dibine ışık vermez | etkili kişi kendi yakınlarına yardımcı olamaz. |
1809 | mum yanmayınca pervane dönmez (yanmaz) | güzelin yoluna baş koyanların ortaya çıkması için o güzelin görünmesi gerekir. |
1810 | müflis bezirgân eski defterleri karıştırır | 1) tüccar züğürtleyince, belki bir kimsede alacağım kalmıştır diye eski defterlerini gözden geçirir 2) vaktiyle önemli işler yapmış olanlar, düşkünlüklerinde eski durumlarını anarak, anlatarak avunmaya çalışırlar. |
1811 | müft olsun da zift olsun | kimileri bedava bulduklarında yenmeyecek şeyleri yerler, işe yaramayan şeyleri alırlar. |
1812 | mühür kimde ise Süleyman odur | bir işte yetki kimde ise kuvvet ondadır. |
1813 | mürüvvete endaze olmaz | yardım ve iyiliğin sınırı yoktur. |
1814 | mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer | cömert olmayan, iyilik yapmaktan hoşlanmayan biri, içinde yaşadığı toplum için bir değer taşımaz. |
1815 | namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz | kişi yapmak istemediği işin ayrıntılarıyla ilgilenmez. |
1816 | nasihat istersen tembele iş buyur | tembel, kendisine buyurulan işi yapmamak için ya onun yapılmasına ihtiyaç bulunmadığını söyler ya da buyurulan biçimde değil, kendisinin işine gelen biçimde yapmayı önerir. |
1817 | ne dağda bağım var, ne çakaldan davam | tuttuğum bir taraf yok ki ona saldıranların karşısında olayım. |
1818 | ne dilersen eşine o gelir başına | sen başkaları için iyi şeyler dile ve yap ki başkaları da senin için iyi şeyler dilesin, yapsın. |
1819 | ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına | kişi, kendisi için önceden yaptığı hazırlıkların verimini ileride alır. |
1820 | ne ekersen onu biçersin | nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün. |
1821 | ne karanlıkta yat, ne kara düş gör | her konuda tedbirli ve ihtiyatlı olmak büyük yarar sağlar ancak tedbirli ve ihtiyatlı olursak tehlikeleri kolaylıkla başımızdan kovabiliriz. |
1822 | ne oldum dememeli, ne olacağım demeli | kişi bugün içinde bulunduğu parlak durumun sürüp gideceğini sanmamalı, yarın kötü bir duruma düşeceğini hatırdan çıkarmamalıdır. |
1823 | ne sakala minnet ne bıyığa | insan en yakın akrabalarından bile yardım istemeyerek kendi imkânlarıyla yetinmelidir. |
1824 | ne şeytanı gör ne salavat getir | gücün yetmediği işe kalkışılmamalı, kalkışılırsa da başkalarından medet umulmamalıdır. |
1825 | ne şiş yansın ne kebap | iki taraf da gücendirilmesin veya korunsun. |
1826 | ne verirsen elinle o gider seninle | insanın bu dünyada yaptığı bir iyiliğin ahirette karşılığını göreceği düşünülür. |
1827 | ne yârden geçilir ne serden | insan ne kendinden ne de sevdiklerinden kolay kolay vazgeçemez. |
1828 | ne yavuz ol asıl ne yavaş ol basıl | olumlu veya olumsuz konularda aşırıya kaçmak seni zor durumda bırakır ne büyük ceza görecek kadar atılgan, dikbaşlı ol ne de herkes seni ezecek kadar yumuşak başlı ol. |
1829 | nefesine güvenen borazancıbaşı olur | başarabileceğinize eminseniz büyük işlere girişiniz. |
1830 | nekesle cömerdin harcı birdir | 1) cömertin de cimrinin de sarıldığı kefen aynıdır 2) cimri, ucuz diye her şeyin kötüsünü alır, bunlar işe yaramadıklarından veya çarçabuk bozulduklarından yenilerini almak zorunda kalır ve birkaç kez para harcar cömert ise bir kez çok para verip her şeyi |