1921 | paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak | yapmak istediğin işi yapabildinse bu uğurda harcadığın paralara acıma çünkü para istediğin şeyi yapmak içindir. |
1922 | paranın yüzü sıcaktır | para çekicidir ve geri çevrilemez. |
1923 | parası (akçesi) ucuz olanın kendisi kıymetli olur | parasını esirgemeyen, cömert kimseyi herkes el üstünde tutar. |
1924 | parayı araya değil, paraya vermeli | parayı gerekli yere harcamalı. |
1925 | parayı veren düdüğü çalar | para harcadığında insan istediğini elde edebilir. |
1926 | parayı zaptetmek deliyi zaptetmekten zor | elindeki parayı çarçur etmeyip tutmasını bilmek herkesin yapamayacağı zor bir iştir. |
1927 | parayla dost bulunmaz | para kazanmayı bildiği hâlde dost kazanmayı bilmediği için sevilmeyen, sayılmayan nice insan vardır. |
1928 | paşa gönlü bilir | ne yapacaksa yapsın, kendisi bilir. |
1929 | pazar, ilk pazardır | satılacak mala ilk olarak kaç para değer biçildiyse satıcı buna razı olmalıdır. |
1930 | pehlivan, kispetinin yağından bellidir | bir insanın işini bilip bilmediği çalışma biçiminden anlaşılır. |
1931 | pek yaş olma, sıkılırsın pek de kuru olma, kırılırsın | hüner gerektiğinde uysal, gerektiğinde sert olmayı bilmektir. |
1932 | pekmez gibi malın olsun, Antakyadan sinek gelir | malı güzel olan kimse için müşteri kaygısı yoktur, onun malına uzak yerlerden bile istekli çıkar. |
1933 | pekmezi küpten, kadını kökten al | yiyeceği en uygun ortamından almak gerektiği gibi eş olacak kadının da temiz ve soylu olanını almak gerekir. |
1934 | perşembenin gelişi çarşambadan bellidir | bir işin sonunun nasıl olacağı şimdiki gidişinden belli olur. |
1935 | pilav yiyen kaşığını yanında (belinde) taşır | bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır. |
1936 | pilavdan dönenin kaşığı kırılsın | yararlı bir şeyi elde etmek için sonuna kadar uğraşılmalı, direnilmelidir. |
1937 | pulsuz iş, yolsuz iş | karanlık işler çeviren, yasal olmayan yollara sapar. |
1938 | rağbet güzel ile zenginedir | güzellerle zenginler her zaman itibarlıdırlar. |
1939 | rahat ararsan mezarda | herkesin bir sıkıntısı vardır, bu sıkıntılar ancak ölümle biter. |
1940 | rahvan at kendini yorar | bir işi işgüzarlık ederek veya gereksiz yere üstünde durarak uzatanın zararı kendisine olur. |
1941 | ramazanda yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayramda yüzü kara olsun | bir sözün yalan olduğu, bir ödevin yapılmadığı bir süre sonra gerçekleşen olaylarla anlaşılır. |
1942 | rençber kırk yılda, tüccar kırk günde | rençberin ancak kırk yılda kazanabileceği parayı, tüccar kırk günde kazanır. |
1943 | rüşvet kapıdan girince insaf (iman) bacadan (pencereden) çıkar | işini herkese eşit davranarak yapmak zorunda olan bir görevli, kendisine çıkar sağlayan kimselere ayrıcalık tanıyorsa o kişi hak, adalet, insaf gibi duygulardan yoksun demektir, onun gözü paradan, maldan başka bir şey görmez. |
1944 | rüzgâr eken fırtına biçer | herkesin zarar görmesine yol açacak işler yapan kimse, çok sert tepkilerle karşılaşır ve sonunda en büyük zarara kendisi uğrar. |
1945 | rüzgâr esemeyince yaprak oynamaz (dal kımıldamaz) | her durumu meydana getiren bir etken vardır. |
1946 | rüzgâra (karşı) tüküren, kendi yüzüne tükürür | bilgi, beceri, fizikî güç gibi yönlerden kendisinden üstün olanlarla mücadeleye giren bir kimse bu mücadelede yenik düşer, birtakım kayıplara uğrar. |
1947 | rüzgârın önüne düşmeyen, yorulur | genel gidişe ayak direten boşuna çaba harcamış olur, bir yere varamaz. |
1948 | rüzgârlı havanın kuytusu, yağmurlu havanın uykusu | rüzgârlı havada kuytu bir yer, yağmurlu bir havada da uyku tercih edilir. |
1949 | sabah ola, hayrola | sabah olsun, o vakte kadar iş belki düzelir. |
1950 | sabah sürçen, geceye dek sürçer | bir işe başladığı zaman beceriksizliği görülen kişinin bu durumu sonuna kadar sürer. |