361 | eskicilik | Eskiye bağlılık, artık kullanılıştan düşmüş olan eski kelimeleri veya kelimelerin eski biçimlerini kullanma kalıntı kelimeleri kullanma. bk. ve krş. eskilik, eski kelime. |
362 | eskilik | Eskiden kalma yazı ve konuşma dilinde artık kullanılıştan düşmüş olan, dilin daha eski veya tarihî devirlerine ait kelime, deyim ve şekiller: adaklı «sözlü», ağu «ağı, zehir» demirî «demir rengi», patlıcanî «patlıcan rengi», portakalî «portalak rengi», gendüzi «kendisi», gözgü «ayna», ıldız «yıldız», ogrı «hırsız», urmak «vurmak», sayrı «hasta», akıl kulağına okumak «aklına getirmek, hatırına düşürmek» vb. Ayrıca bk. eski kelime. |
363 | eş anlamlı ikileme | Bir kavramı ifade için kullanılan aynı ve yakın anlamda iki (yahut daha fazla) kelimenin belirli diziliş kuralıyla yan yana getirilmesinden oluşan söz grubu Uyg. öt sav erik «nasihat», yir oron «yer, mekan», terk tavrak «çabuk», arış arığ «temiz» arkış tirkiş «kervan», arıg simek «orman», TT. ev bark, yalan dolan, evirmek çevirmek, saçmak dökmek, ağarmak sararmak, hasta sökel, yorgun argın, koşa çapa vb. bk. ikileme. |
364 | eş anlamlı (kelime) | Anlamları aynı veya birbirine yakın olan kelimeler. Dil bilimi açısından aslında anlamca birbirine tıpı tıpına denk düşen çok az kelime vardır. Eş anlamlı sözler, genellikle bazı kelimelerdeki kavram inceliklerinin çeşitli sosyal ve dil kesimlerinde zamanla gölgelenmeye uğrayarak anlamca birbirlerine yaklaşmalarından oluşmuştur. ET. yir/oron «yer» süçig/tatlıg «tatlı» yul/bıñar «pınar» ögirmek/sevinmek «sevinmek», TT. baş/kafa ak/beyaz, kara/siyah, yemeni/yazma, bıkmak/bezmek/usanmak, bunalmak/sıkılmak, göndermek/yollamak son bulmak/sona ermek dilemek/istemek, kızmak/öfkelenmek vb. Bir dilin kendi kelimeleri arasında olduğu gibi, alıntı kelimeleri arasında da eş anlamlı olanlar vardır. Türkçe, Arapça ve Farsçadan yaptığı alıntılar dolayısıyla bu bakımdan bol örnekler vermektedir: göz / Far. çeşm, Ar. ayn dudak / Far. leb kan/ Ar. dem buyruk/ Ar. emr>emir çok / Ar. fazla buyurmak/ Ar. emretmek değer/ Ar. kıymet yetenek/ Ar. kabiliyet üzüntü/ Ar. keder eğilim/ Ar. temayül vb. Dilimizde eş anlamlı sözlerin Batı dillerinden alınmış örnekleri de vardır: doğruca, doğrudan doğruya/direkt yönerge/talimat/direktif boyunbağı/kıravat canbazlık/akrobasi iş, hareket/aksiyon dingil/aks hamamlık/banyo vb. |
365 | eş anlamlılık | İki veya daha çok kelimenin aynı veya birbirine yakın anlam taşıması: kızmak/sinirlenmek, öfkelenmek/hiddetlenmek gibi bk. eş anlamlı (kelime) |
366 | eş sesli (ek, kelime) | Söyleniş ve yazılışları birbirinin aynı olup da anlamları (veya görevleri) ve gösterdikleri kavramlar açısından birbirleriyle hiç bir ilişkisi bulunmayan ek ve kelimelerdir. Türkçede en eski metinlerimizden başlayarak eş sesli ek ve kelimelere rastlanmaktadır: ET. öñ+din (önden), öñ+dün «önce», yañır-tı<yañur-tı: «çınladı, sesi aksettirdi», yañır-tı «<yañır-t-ı: yeniden» ög «anne», ög «akıl» balık «şehir», balık «balık» ot «ateş», ot «ot» elig «el», elig «elli» vb. Türk dilinin yaşayan bütün kollarında olduğu gibi Türkiye Türkçesinde de eş sesli bazı ekler ve epey kelime vardır: -DIk (belirli geçmiş zaman çokluk 1. şah. eki): aldık, geldik, oturduk, gördük vb. DIk (sıfat-fiil eki): tanı-dık adam, yitir-dik(ğ)-imiz değerler, tut-tuk(ğ)-umuz yol don «vücudun belden aşağısına giyilen iç çamaşırı», don «hava sıcaklığının sıfırın altına düşmesiyle suyun buz tutması» saç «başın derisini kaplayan kıl», saç «sac, yassı demir çelik ürünü, saçtan yapılmış ekmek, yufka vb. pişirme aracı» saz «ince kamış, hasır otu», saz «her türlü müzik âleti, çalgı, Türk halk müziğinde kullanılan uzun saplı bir çalgı türü» yüz «surat, çehre» yüz «sayı adı» yaş «ıslak», yaş «yaşanan yıl» kurt «böcek», kurt «yırtıcı hayvan» çay «akarsu», çay «pişirilerek içilen bitki» yazma «el ile yazılmış kitap, el yazması», yazma «başa örtülen örtü». Dilimizdeki eş sesli kelimelerin bazıları da Türkçe kelimeler ile alıntı kelimelerin aynı sesi taşımasından oluşmuştur: T. dam, «yapıları dış etkenlerden korumak için üzerlerine kaplanan kiremitli bölüm», Fr. dam dansta kavalyenin eşi TT. bağ «bağ», Far. bağ «bahçe» TT. bar «bir oyun türü», İng. bar «danslı, içkili eğlence yeri» Fr. bank «banka»: Etibank, Sümerbank bank «parklarda ve caddelerde oturulacak sıra» vb. Dilimizde, bazı kelimelerdeki ses kaybı ile oluşmuş bulunan eş sesli kelime örnekleri de vardır: elig<el «el», el «yabancı» gibi. Bunlara aynı seslerden oluşan ad ve fiil köklerinde daha fazlaca rastlanır: acı<acıg: «acı», acı- «acılaşmak» kuru (<kurug) damla (<tamlag), damla- damlamak, boz «boz renk», boz- (<buz- «bozmak» dil (<ET. til) «dil», dil- «dilimli hâle getirmek, dilimlemek» geç (<keç «gece geç vakit, akşam», geç- «geçmek» sal «tahta direklerden yapılmış deniz veya ırmak taşıtı, sal», sal- «bırakmak, göndermek» toz «toz»): toz- (<tozu-: «toz havalanarak çevreye yayılmak) vb. bunlar gibi uç/uç- bağır/bağır- yüz/yüz- yay/yay-, yaz «yaz mevsimi, yaz» / yaz- «yazı yazmak, yaymak, sıralamak» gibi örneklerde de zamanla yine bir ses erimesinden doğmuş ses eşliği söz konusudur. |
367 | eş seslilik | Ayrı anlam veya görevdeki kelime ve eklerin ses ve yazılış bakımından aynı olmaları durumu: ev-im «benim evim», çalışkan-ım yazma «elle yazılmış kitap», yazma «baş örtüsü», yüzmek «el, kol veya yüzgeç yardımı ile suda hareket etmek», yüzmek «derisini soymak» vb. bk. eş sesli (ek, kelime). |
368 | eş söz | Etkisini artırmak ve anlamı pekiştirmek için bir sözün arka arkaya tekrarı. Cumartesi cumartesidir. Hak haktır, iş iştir. Dün dündür, bugün bugündür vb. |
369 | eş zamanlı | Bir dil olayının, bir dil konusunun tarihî devirlerdeki değişme ve gelişmelerini dikkate almayarak, yalnız belirli bir zaman kesiti içindeki durumunu inceleyen. bk. eş zamanlılık. |
370 | eş zamanlı anlam bilimi | Dilin belirli bir zaman dilimindeki kesitini tarihî değişme ve gelişmelere girmeden inceleyen anlam bilim dalı. bk. anlam bilimi. |
371 | eş zamanlı dil bilimi | Dil olaylarını değişme ve gelişme seyrine bakmadan belirli bir zaman süreci içinde inceleyen dil bilimi bk. dil bilimi. |
372 | eş zamanlı ses bilgisi | Bir dilin seslerini ve ses olaylarını tarihî gelişme ve değişme seyrine bakmadan belirli bir zaman süreci içinde inceleyen ses bilgisi dalı. bk. ses bilgisi. |
373 | eş zamanlı yöntem | Dil olaylarını belirli bir süre içinde ve tarihî değişme ve gelişmelere bağlı olmadan durağan (statique) olarak inceleme yöntemi. Söz gelişi Türkiye Türkçesindeki ünlü ve ünsüz uyumu olaylarının tespiti gibi. Art zamanlı yöntemin karşıtıdır. |
374 | eş zamanlılık | Bir dil olayının, bir dil konusunun incelenmesinde, tarihî devirlerdeki değişme ve gelişmeleri dikkate almadan, tasvirci bir yöntemle belirli bir zaman kesiti içinde durumunu ortaya koyma. Türkiye Türkçesindeki sıfat-fiillerin görev ve kullanılışlarını ele alan bir araştırma eş zamanlılık yöntemine uygun bir araştırmadır. Bunların tarihî gelişmelerini ele alan bir araştırma ise art zamanlılık (buna bk) yöntemine girer. |
375 | eşit ikiz ünlü | Her iki öğesindeki ünlü aynı ve boğumlanma süreleri eşit olan ikiz ünlü türü. Türkçe aslında ikiz ünlüsü bulunan bir dil olmadığı için, görülen örnekler daha çok iki ünlü arasındaki bir ünsüzün eriyip kaybolması ile oluşmuştur: seyrek rastlanan ve ağızlarda görülen bir ikiz ünlü türüdür: aa, ii, uu: Nev.ağz. yaar<yağar, baa (<bağa), babayi idiñ (<babayiğidin), duun<düğün vb. bk. ikiz ünlü. |
376 | eşitlik derecesi | Sıfat ve zarflar ile belirtilen kavramların kişilerde ve nesnelerde, nitelik ve nicelik bakımından eşit derecede bulunduğunu göstermek üzere başvurulan karşılaştırma yolu. Türkçenin tarihî ve yaşayan bir kısım kollarında eşitlik derecesi için +ÇA eki ile teg, tek, dek edatları kullanılmıştır: ET. kanıñ subça yügürti, süñüküñ tagça yattı «kanın su gibi aktı, kemiklerin dağlar kadar yığıldı». Çağ. tofragça «toprak gibi», Tkm., mençe «benim gibi» Karh. yıgaç teg «agaç gibi, ağaç kadar» Çağ. anıñ dek «onun gibi» vb. Türkiye Türkçesinde nitelik gösteren eşitlik derecesi için gibi, nicelik «miktar» gösteren eşitlik derecesi için de kadar edatı kullanılmaktadır: Etrafında Filiz gibi güzel bir kız görmedi. Senin gibi olamam. Nazan, Ayşe kadar becerikli değildir. Onun kadar cömert insan az bulunur vb. |
377 | eşitlik durumu | Adlarda ve ad soylu sözlerde nitelik ve nicelik bakımından karşılaştırmaya dayanan eşitlik, gibilik ve benzerlik gösterme durumu. Bu durumu göstermek üzere Türkçenin tarihî ve yaşayan lehçelerinde gibi ve kadar edatlarının yerini tutan +ÇA, +sI/+sU, +ÇIlAp/+ÇA+lA-p ekleri yanında teg edatının ekleşmesinden oluşmuş +dAy ve +dI/+dU ekleri kullanılır. ET. sub+ça «su gibi», tag+ça «dağlar kadar», yok+ça «yok gibi». Karh. yagı kirmiş+çe bolur «düşman girmiş gibi olur». Harz. köñili tilemişince urdı «gönlünün dilediği kadar vurdu». Balk. tauca «dağ gibi». TT. çocukça «çocuk gibi» hareket, delice «deli gibi» sevmek, arslanca döğüşmek, arkadaşçasına anlaşmak çocuksu hareket, erkeksi davranış, susu yemek «su gibi yavan yemek» vb. |
378 | eşitlik eki | Adlarda ve ad soylu sözlerde eşitlik derecesi gösteren ek. Türkçede bunun için +ÇA, +sI/+sU, +ÇIlAp, +TI/TU ekleri kullanılmış ve kullanılmaktadır. Ayrıntı için bk. eşitlik derecesi, eşitlik durumu. |
379 | etimoloji | bk. köken bilimi |
380 | etken çatı | Yüklemin belirttiği işin özne tarafından doğrudan doğruya yapıldığını gösteren eksiz fiil çatısı, yalın çatı: ak-, belir-, biç-, eski-, duy-, kurtul-, kısal-, sabahla- vb. fiiller özneleri ve çekimli durumları ile birer etken çatı oluştururlar: Arka sokaktaki dere bu yıl hiç kurumadı, hep aktı. Hava (özne) karardı ve akşam oldu. Kayıkçılar, (özne) kayığı kıyıya çektiler. Şiddetli rüzgâr (özne) ağacın dallarını kırdı. Ömrümüz boyunca emek sarfettiniz. Bir aralık böyle uyurken müthiş bir gürültü ile uyandım (özne: ben, H.Z. Uşaklıgil, Kırk Yıl I, s. 41). O (özne) hızlı yürüdü, ben (özne) kaçtım (P. Safa, Şimşek, s. 23). Büyük bakan (özne) esrarlı şeyleri çok severdi (göst.e., s. 23) vb. Karşıtı edilgen çatıdır. |
381 | etken fiil | Öznesi belli olan, öznesiyle kesin ilişkisi bulunan ve herhangi bir çatı eki almamış olan fiil: O hızlı yürüdü, ben kaçtım. (P. Safa. Şimşek, s. 23). Büyük babam esrarlı şeyleri çok severdi (P. Safa, göst. y.). Asırlarca birbirlerinin kanlarını emen, gözlerini oyan insanlar, kol kola oynadılar. Doğan hürriyet güneşini alkışladılar (Ö. Seyfettin. Harem, Eshab-ı Kehfimiz, s. 12). Tanyeri nerdeyse ağaracaktı. Dağlar kül rengi bir aydınlığın içinde kapkara yükseliyordu. (T. Buğra, Dönemeçte, s. 5). Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır. (T. Fikret) vb. Karşıtı edilgen fiildir. bk. etken çatı. |
382 | ettirgen çatı | Fiilin, belirtilen oluş ve kılışın başka bir nesneye aktarıldığını gösteren, geçişsiz fiilleri geçişli fiile dönüştüren, geçişli fiillerden asıl hareketin başkalarına yaptırıldığını gösteren çift geçişli fiiller kuran -Ar-, -(I)r-/-(U)r-, -DIr-/-DUr-, -(I)t-/-(U)t- eklerinden biriyle veya ikisinin üst üste getirilmesiyle oluşturulan fiil çatısı: oturt-(<otur-t-), aldır-(<al-dır-) aldırt-(<al-dır-t), şaşır-(<şaş-ır-), şaşırt-(<şaş-ır-t-) karıştır-(<karış-tır-), karıştırt-(<karış-tır-t-) vb. |
383 | ettirgen fiil | Hareketin her zaman özne dışındaki bir varlığa yöneldiği, geçişli veya geçişsiz fiil kök ve gövdelerine -Ar-, (I)r-/-(U)r-, -DIr-/-DUr-, -(I)t-/-(U)t-, -z-, -zır- gibi ettirgenlik eklerinden birinin veya ikisinin üst üste getirilmesiyle kurulan fiil: çık-ar-, kop-ar-, aş-ır-, bit-ir-, uç-ur-, al-dır-, bak-tır-, gül-dür-, yol-dur-, acı-t-, eski-t-, çürü-t-, tanı-t-, ak-ıt-, kork-ut-, ürk-üt-, em-zir- gibi. Kollarını gerdi, geriye doğru yaylandırdı (T. Buğra, Yalnızlar, s. 171). Hürrem masaya biraz daha yaklaştırdı iskemlesini (göst. e., s. 231) vb. |
384 | ettirgenlik eki | Ettirgen çatı kuran -Ar-, -(I)r-/-(U)r-, -DIr-/-DUr-, -(I)t-/-(U)t- ekleri. bk. ettirgen çatı. |
385 | eylemsi | bk. çekimsiz fiil |
386 | fail adı | Fiiller üzerine -An sıfat-fiil ekinin getirilmesiyle kurulan ve geniş zaman kavramı taşıyan sıfat olarak kullanıldığı gibi «bir işi yapan» anlamıyla ad olarak da kullanılan türetme: Yoldan gelenin halinden anlamalısın. Kadının sigarasını birlikte yakmayı bilenler gibi, bir minicik gülümseyişe sevinçler teşekkürler saçmasını bilirdi (T. Buğra, Dönemeçte). Benim fikrimce dünyadaki insanların hepsi romancı
Lâkin bir kısmı roman yazıyor, bir kısmı roman yapıyor, daha doğrusu yazılanı oynuyor. Yazanlarla oynayanlar arasında büyük bir fark yok. Yazanlar: tahrîrî rejisör
oynayanlar: şifahî aktör? Hayat hiç perdesi kapanmayan bir sahne (Ö. Seyfettin, Harem, s. 64) vb. |
387 | fail ismi | bk. fail adı ve sıfat-fiil. |
388 | faktitif | bk. ettirgenlik eki. |
389 | fiil | Bir kılışı, bir oluşu veya bir durumu anlatan olumlu ve olumsuz şekillere girebilen kelime: yaz-, yazma-, koş-, koşma- (kılış), sarar-, büyü- (oluş), sus-, susma-, dur-, (durum) vb. Bunları söz içinde fiillerin ad biçimi olan mastarlar ile adlandırırız. Fiilleri nitelikleri bakımından kılış fiilleri, oluş fiilleri ve durum fiilleri diye sınıflandırmak mümkündür. Fiiller, gösterdikleri kılış ve oluşun söz içinde bir şahsı veya bir nesneyi etkileyip etkilememesi bakımından da geçişli ve geçişsiz diye sınıflandırılır: okumak, göndermek, bildirmek, pişmek, geçmek, büyümek gibi. Fiiller çeşitli çatı ekleri olarak aynı fiil kökünün farklı görünüşlerini sergileyen fiil tabanlarını oluştururlar. Buna göre de dönüşlü, edilgen, işteş, ettirgen gibi adlar alırlar: tutmak, tut-un-mak, tut-ul-mak, tut-uş-mak, tut-tur-mak vb. Zaman ve şahıs ekleri ile genişletilen fiiller bir kılış ve oluşu bitmiş, tamamlanmış duruma (verbum finitum) getirirler: ara-dı-m, bak-acak-sın, otur-uyor-lar gibi. Fiilleri yalnız başına fiil olup olmama özellikleri bakımından da asıl fiiller, yardımcı fiiller ve ek-fiil diye gruplandırabiliriz. bk. Yukarıda gösterilen fiil türlerine ve ayrıca çatı, fiil çekimi, fiil çekim eki. |
390 | fiil adı | bk. ad-fiil |