Gramer - XML


IDTerimAçıklama
91art damakAğız boşluğunun üst kısmını çevreleyen kubbemsi yapıdaki damağın g, k, ğ, ñ gibi kalın sıradan ünsüzlerin boğumlanmalarında görev alan arka tarafı. Damağın yumuşak bölgesi durumundaki art damağın gerideki ucunu oluşturan kısmı, boğaza doğru sarkan küçük dil’dir. Karşıtı ön damak’tır.
92art damak ünsüzüKalın ünlüler ile hece oluştururken dil sırtının geriye yumuşak damağa doğru yükseltilmesi ile çıkarılan. k, g, ğ, ñ gibi patlayıcı veya sızıcı damak ünsüzlerinden biri.
93art damaklılaşmabk. kalınlaşma
94art damaksıllaşmabk. kalınlaşma.
95art ünlübk. kalın ünlü
96art zamanlı anlam bilimiAnlam biliminin bir dildeki çeşitli anlam olaylarını geçmişteki değişme ve gelişme süreçleri ile karşılıklı etkileşme koşulları içinde inceleyen alt dalı. bk. anlam bilimi.
97art zamanlı dil bilimiDilin anlamla ilgili olaylarını tarihî değişme ve gelişme süreci içinde inceleyen dil bilimi dalı. bk. dil bilimi.
98art zamanlı ses bilgisiBir dilin seslerini ve o dildeki ses olaylarını tarihî gelişme süreci içinde inceleyen ses bilgisi. ET. d sesinin tarihî gelişme sürecinden geçerek lehçelerde d > y, t, r, z sesine dönüşmesinin incelenmesi gibi. bk. ses bilgisi (görevsel ses bilgisi).
99art zamanlı yöntemHerhangi bir dil olayı ve bir kelime içindeki ses değişmelerini tarihî gelişme koşulları içinde inceleme yöntemi. Söz gelişi VIII-XI. yüzyıl metinlerindeki yapırgak kelimesinin bugün yaprak, tabışkan kelimesinin tavşan biçimine dönüşmelerinin tespiti gibi. Bunun karşıtı eş zamanlı yöntem’dir.
100artıklık derecesibk. karşılaştırma derecesi.
101artlık-önlük uyumubk. büyük ünlü uyumu.
102asıl anlamBir kelimenin karşıladığı ilk kavram, ana kavram: ayak kelimesinin asıl anlamı «insan ve hayvanda yürüme organı»’dır. Bu kelimenin masa ayağı, sandalye ayağı örneklerinde olduğu gibi herhangi bir nesne’nin ayağı, bir ırmağın ayağı veya «halk şiirindeki kafiye» anlamlarını kazanması, anlam dallanması yoluyla sonradan oluşmuş yan anlamlardır. Bunun gibi yol kelimesinin asıl anlamı «üzerinde yürünen veya üzerinden geçilen yer»’dir. «usul, metod» anlamı ise sonradan oluşmuştur. Aynı durum yürek «kalp» kelimesinde de vardır. Bunun «cesaret» anlamı sonradan ortaya çıkmıştır. bk. sözlük anlamı krş. yan anlam.
103asıl sayı sıfatıSomut ve soyut adların sayılarını gösteren sıfat. bir (çocuk) iki (cadde) sekiz (kitap) üç (ev) vb. bk. sayı sıfatı.
104asıl sayılarSayı kavramını göstermek üzere kullanılan kelimeler: bir, iki, beş, on, on yedi, seksen dört vb.
105aslî sesbk. birincil ses.
106aslî uzunlukHerhangi bir ses değişmesinin ortaya çıkarmadığı, Türkçe kelimelerin kök hecelerinde Ana-Türkçe döneminden beri aslında var olduğu kabul edilen ünlü uzunluğu. Örneklerine yer yer tarihî dönem metinlerinde de rastlanan bu uzunluklar, bugün Yakut ve Türkmen lehçelerinde düzenli olarak korunmuş öteki Türk lehçelerinde ve bazı ağızlarda yer yer sürdürülmekle birlikte, genellikle kısalmış ve kısa ünlülerle karışmıştır: ET. aç «aç» Tkm. aç, Yak. as «aç» Yak. at «ad, isim», Tkm. ad Yak. Tkm. bar (var) Tkm baş «yara, çıban», Yak. bas Yak, Tkm. bil «bel» Uyg. ig «hastalık» Yak. tas, Tkm. daş «taş» Tkm. ar- Yak. ır- «yorulmak» Yak. kıs, Tkm. ve An. Ağz. gız «kız» An. Ağz. al-, at- «atmak» gal-, «kalmak», gaz-, «kazmak», üş, «üç», yok vb.
107aşırı küçülmeAddan ad türeten + CIk/ + CUk küçültme ekinin küçüklük veya azlık bildiren sıfatlarda kullanılmasıyla sağlanan aşırı küçülme derecesi: azıcık, küçücük, minicik, incecik, kısacık, sıcacık, yumuşacık, körpecik vb.
108atasözüAnonim özellik taşıyan, atalardan kaldığı kabul edilen ve toplumun yüzyıllar boyunca geçirdiği gözlem ve denemelerden, ortak düşünce, tutum ve davranışlarıyla dünya görüşünden oluşan, genel kural niteliğindeki kısa, özlü, kalıplaşmış söz: Âlet işler, el övünür. Ak akça kara gün içindir. Çalma elin kapısını, çalarlar kapını. Ağlamayan çocuğa meme vermezler. Keskin sirke küpüne zarar. Çobansız koyunu kurt kapar. Taşıma su ile değirmen dönmez. Güvenme varlığa düşersin darlığa. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ vb.
109avurtYanakların elmacık kemiğinden çene kemiğine kadar olan ve ağız boşluğu hizasına gelen kısmı.
110avurt ünsüzüDil ucunun dişlere veya diş etlerine dokunuşu sırasında, ciğerlerden gelen havanın ağız kanalını kapatan dilin iki yanından avurtlara çarparak çıkması ile oluşan yanak ünsüzü: al, dal, kalın, yalın, yol el, bel, sel, bilgi, gelin kelimelerindeki l ünsüzleri birer avurt ünsüzüdür. Bu ünsüz ön sıradan ince ünlülerle yaptığı birleşimlerde ön avurt, kalın ünlülerle yaptığı birleşimlerde art avurt ünsüzü niteliği taşır. bk. art avurt ünsüzü, ön avurt ünsüzü.
111ayarlayıcı gramerDili oluşturan ögeleri ses bilgisi, şekil bilgisi cümle bilgisi ve anlam bilgisi açısından inceleyen ve dildeki yanlış kulanımları düzeltme amacı güden gramer: Cebeci camisi yerine Cebeci camii, mesîre yeri yerine mesîre «gezilip görülecek yer, gezinti yeri» dokuma sanayisi yerine dokuma sanayii, parasal sıkıntı yerine para sıkıntısı vb.
112ayınCiğerlerden gelen havanın gırtlağa çarpması ile oluşan ve Arapçada (ع) işareti ile karşılanan hançere ünsüzü. Bu ses dilimize Arapçadan geçmiş adet, âdet, ayar, ayıp, dava (<Ar. da’vâ), davacı (<Ar. da’vâ+cı), ibadet, ibret, malûm (<Ar. ma’lûm), Osman, ömür gibi sözlerde yer alır. Ancak, bu sözlerdeki ayınlar ünsüzlük niteliğini yitirerek birer ünlüye dönüşmüştür.
113ayırıcı işaret1. Bir sesin boğumlanma açısından özellik gösteren türlerini birbirinden ayırmak için kullanılan işaret: yuvarlak a’yı düz a’dan ayırmak için (°-: å), damak n’sini diş n’sinden ayırmak için (-˜: ñ, ng) işaretlerinin kullanılması gibi. 2. Resmî alfabede seslerin veya hecelerin doğru seslendirilmesine yardımcı olmak üzere, harflerin altına, üstüne veya yanına konan işaret. Yazı dilimizde düzeltme, kesme işaretleri ayırıcı işaretler olarak kullanılır:kar/kâr, kâhin, lamba, laf, neş’e, mel’un, n’oldu, n’etsin vb.
114ayırt edici özellikNitelik bakımından bir dilbilimi birimini ötekinden, dilin bir ögesini öteki ögesinden ayırt eden belirgin özellik: a ünlüsü ile o ünlüsü arasındaki ayırt edici özellik, her ikisinin de kalın ve geniş ünlü olmasına rağmen, a’nın düz, o’nun yuvarlak ünlü d ile t ünsüzleri arasındaki ayırt edici özellik, her ikisinin de diş sesi olmasına rağmen, d’nin tonlu diş sesi t’nin tonsuz diş sesi b ile v arasındaki ayırt edici özellik ise, b’nin patlayıcı çiftdudak, v’nin sızıcı dişdudak sesleri oluşundadır.
115aykırıSes ve şekil bilgisi bakımından dilin genel kuralları dışında kalan, istisna oluşturan. Türkçede aitlik eki +ki’nin kurala aykırı olarak kalın sıradan ünlü taşıyan kelimelerle de hep ince, (-l)yor / (-U)yor şimdiki zaman kipi ekinin ince sıradan kelimelere de hep kalın gelişi gibi: arkada+ki, okulda+ki, onun+ki, sokakta+ki bil-i-yor, gör-ü-yor, ver-i-yor vb.
116aykırılıkKurala aykırı olma, kurala uymama durumu. elma, inanmak, şişman, armut, kabul, yağmur, çamur, kira, kiracı, hesap, boksör kelimeleri Türkçenin ünlü uyumu kurallarına bağımlı, boyut, somut, düşün, «düşünce, fikir», ilginç, indirgemek «icra etmek», yükümlülük kelimeleri de türetme kurallarına aykırı düşen örneklerdir.
117ayrılma durumubk. çıkma durumu
118ayrımlı dilbk. tek heceli diller
119az işlek ekSayılı bazı kelime kök ve gövdelerine getirilerek yeni kavramların yansıtılmasını, kavramlara karşılık yeni kelimeler yapılmasını sağlayan ekler: baş+kan, bili+k “piliç” pili+ç, çat+al, er+dem “fazilet, yiğitlik”, er+kek, kab+ak, gez-egen “çok gezen”, gel-e-nek, gör-e-nek, ogl+an (<ogul+an), oğlak (oğul+gak) vb. || Bu eklerin az işlek ek sayılmaları, kurdukları kelimelerin eski birer türetme olarak günümüze kadar gelebilmiş olmaları ve bugün artık işlek bir ek gibi kullanılmamalarıdır. krş. işlek ek.
120azlık-çokluk zarflarıBir sıfatta, bir zarfta, bir oluş veya kılışta azlık çokluk gösteren, bunları azlık çokluk bakımından pekiştiren ve ne kadar? ne derece? sorularını karşılayan miktar ve derece bildiren zarflar: en, az, çok, eksik, fazla, daha, biraz seyrek vb. çok güzel (yer) en derin (göl) pek çok yürüdü pek erken kalktı daha hızlı koşmak fazla konuşmak biraz dinlenmek eksik vermek seyrek uğramak oldukça başarılı sayılmak. vb. Konağın bütün çocukları gibi, Gülsüm de polisten ve karakoldan çok korkardı (R.N. Güntekin, Kızılcık Dalları, s. 135) İzmitten sonra uzun bir müddet yine böyle sürdü, sonra yağmur biraz diner gibi oldu, gök yükseldi (A.H. Tanpınar, Abdullah Efendinin Rüyaları, s. 115) vb. Ayrıca bk. zarf.

* Görseller ve İçerik tekif hakkına sahip olabilir