1171 | toy | Halk öykülerinin sonunda okunan, ezgisi oynak, neşeli türkü. |
1172 | töre romanı | Gelenekleri, görenekleri, alışkıları yansıtan roman. |
1173 | törelcilik | Töreyi saltık değer olarak tanıyan felsefe öğretisinin yazına uygulanması. |
1174 | tragedya | Konusunu tarih ya da söylencelerden alan, kahramanları ünlü kişiler olan, çarpıcı olaylar içinde insanın tutkularını, uğradığı yıkılışları göstererek acıma duyguları uyandırarak, kişiyi ürpertmek ereği güden, koşuk biçiminde bir oyun türü. |
1175 | trubadur | XII. ve XIII. yüzyıllarda Güney Fransa'da halk ozanlarına verilen ad. |
1176 | truver | XII. ve XIII. yüzyıllarda Fransa'nın kuzeyinde halk ozanlarına verilen ad. |
1177 | tumturak | Kulağa hoş gelsin ya da okuyan ve dinleyeni etkilesin diye pek gerekli olmayan tantanalı yabancı sözcükler kullanma. |
1178 | tumturaklı | bk. tumturak. |
1179 | tutarlık | Düşünce, duygu ve imgelerin birbirirlerini güzelce kavrayışından, sözcüklerin de bunları canlandıracak biçimde örülüsünden doğan nitelik, bk. bağdaşım. |
1180 | tutarsız | Sözcük, tümce ya da düşüncenin mantıksal bir bağla birbirine bağlanmayışı. |
1181 | tutiname | Bir büyük öykü içinde, doksan kadar masalımsı küçük öykü bulunan bir halk masal kitabı. |
1182 | tutum | 1.: Sanatçının yeteneklerine, özel görüş, anlayış ve eğilimlerine dayanan ve bunları yansıtan anlatış biçimi 2. [Fr. économie] [es. t. iktisat]: Yazarın aşırılıktan sakınarak anlatımı gereğine göre düzenlemesi. |
1183 | tuyuğ | 1. XIV. ve XV. yüzyıllarda birkaç ozanın yazdığı "fâilâtün fâilâtün fâilün" ölçüsünde, dört dizeli ve a a - a uyaklı bir koşuk biçimi: / Dilberin işi itab ü naz olur / Çeşmi cadu gamzesi gammaz olur / Ey gönül sabret tahammül kıl ana / Yare erişmek işi az az olur. (Kadı Burhanettin) 2. Halk edebiyatında, "rubai"nin karşılığı olan bir koşuk biçimi. (Bir tek dörtlükten oluşur. Uyak düzeni mani gibidir. On bir heceli olanları aruzun "fâilâtün fâilâtün fâilün" kalıbına uyar. Duyuğ da denir. Az kullanılan bir koşuk biçimidir.) |
1184 | tüm evirme | bk. evirme 1. |
1185 | tümce özelliği | Bir dilin ya da yazarın kendine özgü tümce düzeni. |
1186 | tümcülük | XX. yüzyıl başlarında ortaya çıkan ve ele aldığı konuyu eksiksiz biçimde ortaya koyma çabasını güden yazın çığırı. |
1187 | tümlenti | Bir yapıta eklenen tümleyici bölüm. |
1188 | tümleyim | Tümcenin ya da dizenin anlamını, sonra gelen tümce ya da dize iletümleme. Ör.: "Erken uyandım bu sabah. Her günkü gibi." (Ataç, Günce) |
1189 | tümsetiş | Bir yazın yapıtında, bireylerin kimilerini ya da tümünü içine alacak biçimde bir adın başına uygun bir belirtme sanı getirilmesi. Ör.: Kimi kişiler cimri olur. İki türlüdür: 1. Gerçek tümsetiş: Sözlük anlamının bütününü kavraması: Her insan kendi çıkarını arar. 2. Oluruna tümsetiş: Sözün gelişine göre biraz sınırlıca kavrayış: Her öğrenci bu romanı severek okur. |
1190 | türemsi | Kökleri bir olmayan ancak yazılışı yönünden türemişe benzeyen sözcüklerle yapılan ündeş (cinas) sanatı. |
1191 | türetimcilik | Bir sözcük kökünden kurallara uygun olarak sözcükler, bir öğretiden, o öğretiyi andıran ya da çağrışımla anımsatan başka öğretiler türetme, bk. söz yaratma. |
1192 | türetme | Bir kökten türemiş sözcüklerle bir anlatış özelliği yaratma sanatı: ... Alimsin ilmine gayet yok, kadirsin kudretine nihayet yok. .... Kadîmsin ukul-i mütekaddîmin ve müteahhirîn daire-i kıdemine kadem basamaz. (Sinan Paşa) |
1193 | türkmanî | Türklerin özel bir ezgi ile söyledikleri türküler. |
1194 | türkü | 1. Halkın ezgi ile söylediği her türlü deyiş. 2. Saz ozanlarının koşma biçiminde söyledikleri, dördüncü dizeleri her dörtlükte olduğu gibi yinelenen kavuştaklı koşuk. |
1195 | türkü yakıcı | Türkü yakan kimse, ozan. |
1196 | türkü yakmak | Bir olayla, bir sevgiyle ilgili olarak söylenmiş türkü. (Buna türkü dizmek, türkü çıkarmak da denir.) |
1197 | tüze aytaçlığı | Aytamlık türlerinden biridir. Savlama, savunma çeşitleri vardır, bk. savunma söylevi. |
1198 | tüzel söylev | Avukatların, yargıçların, savcıların mahkemede, yargıtayda söyledikleri söylev, bk. söylev. |
1199 | uçkur havası | Çabuk bir ezgi ile söylenen, çalınan parça curcuna. |
1200 | ulama | Sözcük sonundaki ünsüzün, sonra gelen sözcüğün başındaki ünlüye bağlanışı. |