361 | (bir yeri) komşu kapısına çevirmek | yakın olmadığı ve sık sık uğranılması gerekmediği hâlde bir yere çok sık gitmek. |
362 | (bir yeri) örümcek sarmak | bir yer örümcek ağları ile dolmak. |
363 | (bir yeri) patırtıya vermek | gürültüye vermek. |
364 | (bir yeri) pislik götürmek | o yer, çok pis olmak. |
365 | (bir yeri) sel götürmek | 1) çok yağmur yağmak 2) çok yağmurdan dolayı bir bölgede, yollar zor geçilir duruma gelmek. |
366 | (bir yeri) yol etmek | o yere sık sık gitmek. Örn: Yol etti kendisine ihtiyarlar kahvesini. -K. Korcan. |
367 | (bir yeri, bir şeyi) tozpembe görmek | aşırı iyimser olmak. Örn: Fakat aynı adamın bütün sıkıntılarına rağmen, kara ufukları tozpembe gördüğü ... anlar da vardır. -Ş. Rado. |
368 | (bir yerin) içinden olmak | bir yerin merkezinde yaşamak veya orada doğmuş bulunmak. |
369 | (bir yerin) suyu mu çıktı? | beğenilmeyecek nesini gördün? anlamında kullanılan bir söz. |
370 | (bir yerin) üst başı | yukarı yanı, yukarıda olan bölümü. Örn: ... önlerine katıp köyün üst başındaki pınar yerine çıktılar. -M. Ş. Esendal. |
371 | (bir yerin, bir şeyin) havasını teneffüs etmek | 1) içinde hissetmek 2) ortamı yaşamak. Örn: Orada insanlığın, faziletin, sevginin havasını teneffüs edeceğiz. -O. S. Orhon. |
372 | (bir yiyecek) ağzında büyümek | sevmediğinden veya içi almadığından yutamamak. |
373 | (bir yola) baş koymak | bir şey uğruna ölümü göze almak. Örn: Çeşitli tehlikelerden var olduğunu bilerek bu işe girişip baş koymuşlardı. -O. Aysu. |
374 | (biri bir şeyle) zihnini bozmak | sürekli olarak aynı şeyi düşünmek. |
375 | (biri birinin) attığı tırnak kadar olamamak | bir kimse, sözü edilenden daha değersiz olmak. |
376 | (biri biriyle) zıt gitmek | birine karşı sürekli ters davranmak, istediklerinin tersini yapmak. Örn: ... ahlakını az çok bilirim, onunla zıt gitmeye gelmez. -A. Haşim. |
377 | (biri için) kötü söylemek | birtakım olumsuz, beğenilmeyen, istenmeyen tutum ve davranışları olduğunu söylemek, kötülemek. |
378 | (biri ötekinin yanında) zemzemle yıkanmış olmak | biri, ötekine göre çok iyi nitelikte olmak. |
379 | (biri ötekinin) ayağının pabucu olamamak | değerce ondan çok aşağı olmak. |
380 | (biri ötekinin) babasına rahmet okumak | hakkında iyilik düşünmemek. |
381 | (biri ötekinin) eline doğmak | yaşlı bir kimse, birini, çocukluğundan beri çok yakından tanımak. |
382 | (biri ötekiyle) mahkemelik olmak | istemediği hâlde dava konusu olmak. |
383 | (biri veya bir şey) ortadan kaybolmak | 1) saklanılmak, bulunmaz olmak 2) nereye gittiği bilinmemek, kimseye sezdirmeden gitmek. Örn: Nihayet hakikaten de bir gün söylediği gibi büsbütün ortadan kayboldu. -A. H. Çelebi. 3) yok edilmek, kullanılmamak. Örn: Eski, büyük teşrifat kayıkları ort |
384 | (biri) çok olmak | haddini aşarak karşısındakini usandırmak. |
385 | (biri) fena olmak | 1) hasta gibi olmak, fenalaşmak. Örn: Bütün bu hatıraların yerini bir tek duygu, fena bir duygu, fenayım, fena oluyorum duygusu kapladı. -P. Safa. 2) kötüleşmek 3) çok üzülmek, bozulmak. |
386 | (biri) fitili almak | birdenbire telaşlanmak, kaygılanmak, öfkelenmek. |
387 | (biri) hava almak | 1) açık havada gezmek. Örn: Biraz hava almak için niye Hürriyet tepesine kadar bir gezinti yapmasınlar? -A. Gündüz. 2) argo umduğunu bulamamak, hiçbir şey kazanmamak 3) ferahlamak, açılmak, hoş vakit geçirmek. Örn: Hava alalım diye beni bir akşam bir |
388 | (biri) vazifesinden olmak | görevini yitirmek. |
389 | (biri, bir şey) bir yana dünya bir yana | bir varlığa çok değer verildiğini anlatmak için kullanılan bir söz. Örn: Mercan Usta bir yana dünya bir yana. -Halikarnas Balıkçısı. |
390 | (biri, birine) deli divane âşık olmak | aşırı derecede sevmek. Örn: Bütün yaratıklar birbirlerine deli divane âşık oldular. -Halikarnas Balıkçısı. |