3901 | elinde bulunmak (olmak) | o şeye sahip bulunmak. |
3902 | elinde büyümek | 1) büyütülmek, bakılmak. Örn: Çocuklar Nimet Hanım adında bir kadının elinde büyüdüler. -R. N. Güntekin. 2) eğitilmek, bilgi, görgü ve terbiye sahibi olmak, yetiştirilmek. Örn: Üstadım, ben sizin elinizde büyüdüm, sizden feyzaldım. -F. F. Tülbentçi. |
3903 | elinde kalmak | 1) birinin bakımında, yönetiminde olmak 2) bir şey satılamayıp sahibinde kalmak. |
3904 | elinde olmak | 1) bakımı, gözetimi altında olmak 2) egemenliği altında, yetkisinde olmak. |
3905 | elinde patlamak | 1) bir şey satılamayıp sahibinde kalmak 2) haber vb.ni uygun zamanda kullanamayıp fırsatı kaçırmak. |
3906 | elinde tutmak | 1) kendi tekelinde bulundurmak, başkalarına kaptırmamak 2) bir malı satmayıp bekletmek. |
3907 | elinden (bir şeyi) düşürmemek | sürekli onunla ilgilenmek. Örn: Kendileri sanata çok meraklılar, ellerinden hiç kitap düşürmezler. -M. İzgü. |
3908 | elinden almak | bir şeyden mahrum etmek. Örn: Özgürlüklerini ellerinden alıp birer araç hâline getiriyor onları. -A. Erhat. |
3909 | elinden bir iş (şey) gelmemek | çaresizlikten veya yeteneksizlikten bir iş yapamamak. Örn: Matbu kâğıtları doldurmaktan başka elinden bir iş gelmez, sorulmadıkça kendiliğinden konuştuğu görülmezdi. -R. H. Karay. |
3910 | elinden bir kaza (sakatlık) çıkmak | istemeyerek birini yaralamak veya öldürmek. Örn: Belki elinden bir kaza çıkar diye evine girmeye cesaret edemezdi. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
3911 | elinden geleni ardına (arkasına) koymamak | yapabileceği bütün kötülükleri yapmak. Örn: Düşüncesini en iyi biçimde anlatabilmek için elinden geleni ardına koymamıştır. -S. Birsel. |
3912 | elinden geleni yapmak | gücünün yettiği kadarını yapmak. Örn: Bunu başarmak için elinden geleni yapacaksın, dedi. -İ. O. Anar. |
3913 | elinden gelmek | yapabilmek. Örn: Nesir az çok benim de elimden geldiği için midir nedir kabul edemiyorum şiirden güç olduğunu. -N. Ataç. |
3914 | elinden hiçbir şey kurtulmamak | her şeyi becerebilmek. |
3915 | elinden iyi iş gelmek | becerikli, hünerli olmak. |
3916 | elinden kan çıkmak | cinayet işlemek. Örn: Kırk kanını Allah'a affettirmeye çalışırken kazara, elinden yeni bir kan çıkmıştı. -Ö. Seyfettin. |
3917 | elinden kurtulmak | birinden kaçmayı başarmak. Örn: Birtakım bahanelerle elimden kurtulacağını mı sanıyorsun? -A. M. Dranas. |
3918 | elinden tutmak | 1) yardım etmek 2) kayırmak. |
3919 | eline (elinize veya ellerinize) sağlık | el emeği ile güzel bir şey yapana söylenen iyi dilek sözü. |
3920 | eline almak | 1) bir işin veya yerin yönetimini üstlenmek 2) bir işi kendi yapmaya başlamak. |
3921 | eline ayağına kapanmak (sarılmak, düşmek) | birine çok yalvarmak. |
3922 | eline ayağına üşenmemek | her türlü ayak hizmetini yüksünmeden yapmak, hamarat olmak. |
3923 | eline düşmek | 1) egemenliği, buyruğu altına girmek. Örn: Kale düşman eline düştü. 2) yakalanmak. Örn: Haydutların eline düştü. 3) birine muhtaç olmak. Örn: Elbet bir gün elime düşersin. 4) rastlamak, tesadüf etmek. Örn: Çocuk iyi bir öğretmenin eline düştü. |
3924 | eline erkek eli değmemiş olmak | kız, namuslu olmak. |
3925 | eline eteğine doğru | her türlü kötülükten uzak olan, dürüst. |
3926 | eline eteğine sarılmak | çok yalvarmak. |
3927 | eline fırsat geçmek | imkân bulmak. Örn: Hazır fırsat geçmiş eline, hiç öyle mi konuşulur? |
3928 | eline geçmek | 1) kazanmak, edinmek, elde etmek. Örn: Evi sattım, elime bin iki yüz lira kadar bir şey geçti. -Ö. Seyfettin. 2) rastlamak, bulmak. Örn: Eline geçen her kitabı okur. 3) yakalamak. |
3929 | eline tutuşturmak | karşısındakinin isteyip istemediğini düşünmeksizin verivermek. Örn: Bir şey demeden mektubu elime tutuşturdu. |
3930 | eline yüzüne bulaştırmak | bir işi gerektiği gibi yapamamak, başarısız olmak, becerememek. |