4021 | eser kalmamak | hiçbir belirti, iz olmamak. Örn: Bir şirretleşmiş ki dünkü saygısından eser kalmamıştı. -A. Kabaklı. |
4022 | esermek besermek | emek vererek ortaya çıkarmak. |
4023 | esip gürlemek | sinirli bir biçimde kızmak, bağırmak. |
4024 | esir almak | 1) tutsak etmek 2) alıkoymak, meşgul etmek. |
4025 | esir düşmek | tutsak olmak. Örn: Beyhude ölmektense esir düşüp yaşamayı tercih ettikleri için teslim oldular. -Y. K. Beyatlı. |
4026 | esir etmek | 1) tutsak durumuna getirmek. Örn: Beni bir takım vahşi çapulcular esir edip sımsıkı bağladıkları hâlde memleketlerine götürdüler. -N. F. Kısakürek. 2) mec. alıkoymak, meşgul etmek. |
4027 | esir yatmak | savaşta düşman eline düşüp uzun süre tutsak kalmak, esarette kalmak. |
4028 | eski ağza yeni taam | turfanda bir şey yenilirken söylenen söz. |
4029 | eski defterleri kapatmak | eski olayları yeniden ele almamak. Örn: O, eski defterleri çoktan kapatmış, Osmanlıya kucağını açmıştı. -T. Buğra. |
4030 | eski defterleri yoklamak (karıştırmak) | bir yarar umarak veya başka bir amaçla eski olayları yeniden ele almak. |
4031 | eski hamam eski tas | hiçbir şeyi değişmemiş, eski durumunda kalmış anlamında kullanılan bir söz. Örn: Bereket versin, işi kuru gürültüden ileri gitmediği, her şeyin eski hamam eski tas kaldığı çabuk anlaşıldı. -K. Tahir. |
4032 | eski hayratı da berbat etmek | bir işi daha iyi bir duruma sokmaya çalışırken büsbütün bozmak. |
4033 | eski kimliğine bürünmek | önceki düşüncelerine dönmek. Örn: Unutmak istediğim eski kimliğime bürünüvermiştim. -O. Pamuk. |
4034 | eski köye yeni âdet getirmek | alışılmamış, yadırganan bir yeniliği yapmaya kalkışmak. |
4035 | eski kulağı kesiklerden olmak | görmüş geçirmiş, çok deneyimli olmak. |
4036 | eskisi kadar (gibi) | eskiden olduğu gibi, eskiden olduğu biçimde. Örn: Doğal güzellikler artık eskisi gibi turist çekmiyor. -N. Cumalı. |
4037 | eskisini aratmamak | yenisi eskisinin yerini doldurabilmek, yokluğunu sezdirmemek. |
4038 | esmayı üstüne sıçratmak | davranışlarıyla belayı üstüne çekmek. |
4039 | espri patlatmak | konuşma sırasında, beklenilmedik anda, ortama uygun hoş, nükteli veya ilginç söz söylemek. |
4040 | esrar çekmek | esrar içmek. |
4041 | esrara dalmak | sırlara gömülmek. Örn: Sular büsbütün kararınca Boğaz'ın hayatı da büsbütün esrara dalar. -A. Ş. Hisar. |
4042 | estek köstek etmek | oyalamak, yersiz bahaneler bulmak, işten kaçınmak. |
4043 | eş tutmak | talimde veya oyunda ikişer olmak için arkadaş seçmek. |
4044 | eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek | tkz. güçlü birine kızıp da ondan alamadığı hıncını çevresindekilerden çıkarmak. |
4045 | eşeğin kuyruğu gibi | her zaman aynı durumda kalan, hiç değişikliğe uğramayan. Örn: Benim aylığım eşeğin kuyruğu gibi ne kısalır ne uzar. -M. İzgü. |
4046 | eşeğini sağlam kazığa bağlamak | işini güven altına almak. |
4047 | eşek derisi gibi | 1) derisi çok kalın 2) mec. duygusu az, duygusuz. |
4048 | eşek gibi | kaba, düşüncesiz. |
4049 | eşek kadar | hkr. büyük, iri, aşırı derecede gelişmiş. |
4050 | eşek sudan gelinceye kadar dövmek | tkz. adamakıllı dövmek. Örn: Uslu otur yoksa ufak bir münasebetsizliğini duyarsam eşek sudan gelinceye kadar döverim, kemiklerin kırılır, anladın mı? -R. H. Karay. |