4081 | eteklerini indirmek | argo üzerine düşen görevi yerine getirmek. |
4082 | eteklerini toplamak | düzenli, temiz veya namuslu olmak. |
4083 | eti budu yerinde (etine dolgun) | şişmanca, tombul. |
4084 | eti kemiğine yapışmak | çok zayıflamak. |
4085 | eti ne budu ne? | 1) yaşı küçük anlamında kullanılan bir söz 2) imkânları, gücü sınırlı, parası az anlamında kullanılan bir söz. |
4086 | etinden et koparmak (kesmek) | çok acı vermek. |
4087 | etki bırakmak | kuvvetli bir biçimde etkilemek. |
4088 | etkisini göstermek | etkisini ortaya koymak, belli etmek. |
4089 | etle tırnak gibi | birbirlerine candan bağlı, sıkı ilişkili. |
4090 | etliye sütlüye karışmamak | toplum içindeki çeşitli hareketlerden uzak durmak, hiçbir şeyle ilgilenmemek, tartışmalı konulardan kaçınmak. Örn: Etliye sütlüye karışmamak ve hiçbir ideal için hiçbir mücadeleye katılmamak onun mizacıdır. -P. Safa. |
4091 | etme eyleme | bir davranış karşısında yapma anlamında kullanılan bir söz. Örn: Aman etme, aman etme eyleme, şuradan şuraya tek adım atma, saraydan çıkma! -N. F. Kısakürek. |
4092 | etmediğini bırakmamak (komamak) | elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak. |
4093 | etrafı boş bulmak | kendisini engelleyecek kimse olmamak. Örn: Vaktiyle etrafı boş bulduğu için mistik sıfatını takınmak istemişti. -A. H. Çelebi. |
4094 | etten duvar örmek | korumak amacıyla çevresinde kalabalık insan birikmek. |
4095 | etten önce çömleğe düşmek | bir işte bilgisiz veya yetkisiz olmasına rağmen herkesten önce ortaya atılmak. |
4096 | ettiği hayır, ürküttüğü kurbağaya değmemek | yol açtığı zarar, yaptığı iyilikten büyük olmak. |
4097 | ettiği yanına (kâr) kalmak | yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, cezasını görememek. |
4098 | ettiğini bulmak (çekmek) | yaptığı kötü davranışın karşılığını görmek. |
4099 | ettiğini yanına bırakmamak | yapılan kötü davranışa karşılık vermek. |
4100 | ettiğiyle kalmak | 1) yapmak istediği kötülüğü başarıya ulaştıramayan kimse, başarısızlığın üzüntüsü ve utancı içinde kalmak 2) yapmak istenilen kötülük amacına ulaşamamak. |
4101 | ev açmak | 1) ayrı bir eve yerleşmek, ayrı bir eve geçmek 2) evlenmek. |
4102 | ev bark yıkmak | karı kocayı birbirinden ayırmak. Örn: Bir kızı vardı ki dünyanın bütün kusurları bir araya gelse onun kadar ev bark yıkamazdı. -P. Safa. |
4103 | ev bozmak | 1) karı koca ayrılmak 2) karı kocanın ayrılmalarına sebep olmak. |
4104 | ev ev dolaşmak (gezmek) | her eve uğrayarak dolaşmak. |
4105 | ev işletmek | genelev sahibi olmak. |
4106 | ev tutmak | ev kiralamak. Örn: Annemden kalma bir evim vardı. Onu rehine koyarak bir ev tuttuk. -Ö. Seyfettin. |
4107 | evci çıkmak | tatil günlerinde okul, kışla vb.nden eve gelmek. |
4108 | evde kalmak | tkz. kızın evlenme çağı geçmiş olmak. Örn: Hiç evlenmeyen kız olur muymuş, evde kalmış mı dedirtecen kendine? -E. Işınsu. |
4109 | eve çıkmak | 1) aileden ayrılıp ayrı bir evde oturmak 2) öğrenci yurttan ayrılıp ev kiralayarak yaşamak. Örn: Öğrencilerin bir bölümü, ilk yılı yurtta geçirse bile ikinci yıldan başlayarak eve çıkmayı yeğler. -A. Cemal. |
4110 | evin bağlamak | ürün tanelenmek, tane bağlamak, olgunlaşmak. |