| 4321 |  fiske kondurmamak (dokundurmamak) | bir kimse veya nesneyi en küçük bir tehlikeden bile korumak, titizlikle savunmak. | 
| 4322 |  fiskos etmek | başkalarının bulunduğu yerde birkaç kişi gizlice, alçak sesle konuşmak. Örn:  Düşüncelerimizi açık seçik ortaya koymak yerine fiskos etmeyi yeğleriz. -T. Uyar. | 
| 4323 |  fiş açmak | bir işle ilgili konuda gereken bilgileri fiş üzerine yazmaya başlamak, fişlemek. | 
| 4324 |  fişek atmak | 1) ortalığı karıştıracak bir söz söylemek 2) kaba cinsel birleşmede bulunmak. | 
| 4325 |  fişek salıvermek | ara bozacak söz söylemek. | 
| 4326 |  fişini çekmek | 1) birine zarar vermek 2) birini öldürmek 3) yaşama dönme umudu olmayan hastayı, nefes alması, kalbinin atması gibi faaliyetlerini yerine getiren aletlerden ayırmak. | 
| 4327 |  fişini tutmak | bir kimsenin davranışlarını fiş üzerinde belirlemek. | 
| 4328 |  fit olmak |  argo ödeşmek, razı olmak. Örn:  Kilosunun fiyatına bir fakir ailenin bir hafta fit olduğu çilekler ne çirkin şeylerdir. -S. F. Abasıyanık. | 
| 4329 |  fitil gibi | çok sarhoş. | 
| 4330 |  fitil olmak | 1) çok kızmak 2) argo sarhoş olmak. | 
| 4331 |  fitne fesat çıkarmak | 1) ara bozucu söz söylemek 2) ara bozucu davranışta bulunmak. | 
| 4332 |  fitne sokmak | ara bozmak, insanları birbirine katmak. | 
| 4333 |  fiyaka satmak (sökmek) |  argo gösteriş yapmak, caka yapmak, çalım satmak. Örn:  Okula gidiyor diye fiyaka söküyor bize. -O. Kemal. | 
| 4334 |  fiyasko vermek | bir girişim başarısızlıkla sonuçlanmak. | 
| 4335 |  fiyat ayarlamak | para değerindeki değişiklik ve başka ekonomik şartlar dolayısıyla fiyatları düzenlemek. | 
| 4336 |  fiyat biçmek | bir değer için ödenecek para karşılığını belirlemek. Örn:  Bu yazmaya ne fiyat biçersiniz? | 
| 4337 |  fiyat kırmak | fiyatı düşürmek, fiyatı indirmek. | 
| 4338 |  fiyat vermek | isteyeceği veya ödeyeceği fiyatı bildirmek. Örn:  Ne fena fena bakar, ne de olmayacak bir fiyat verdiğim zaman homurdanır. -S. F. Abasıyanık. | 
| 4339 |  fiyatları dondurmak | fiyatların yükselmesini önlemek, fiyatların olduğu gibi kalmasını sağlamak. | 
| 4340 |  flört etmek | karşı cinsten biriyle duygusal ilişki kurmak, çıkmak. Örn:  Bir delikanlıyla flört edince hemen adınız dolaşmaya başlardı ortalıkta. -A. Ümit. | 
| 4341 |  fol yok yumurta yok | bir konu ile ilgili ortada hiçbir belirti olmadığı hâlde varmış gibi bir kuşkuya düşüldüğünde kullanılan bir söz. Örn:  Kız kardeşi ile Mahir daha ortada fol yok yumurta yokken gelin güveyi olmuşlar. -H. R. Gürpınar. | 
| 4342 |  fonda etmek | demir atmak. Örn:  Bir iki geminin fonda ediş gürültüsünü duyan Çakır Ayşe, kıyıya seğirtti. -Halikarnas Balıkçısı. | 
| 4343 |  fondip yapmak | bir solukta, bir dikişte içmek. | 
| 4344 |  fora etmek | 1) açmak, çözmek. Örn:  Diğeri ise yelkeni fora etti. -A. Midhat. 2) argo çıkarmak. Örn:  Arkadaşlar da derinliğine bir samimiyetle ceketlerini fora etmişler. -Ç. Altan. 3) argo bıçak, tabanca vb.ni çekip çıkarmak 4) açmak, çıplak duruma getirmek. Örn | 
| 4345 |  format atmak (çekmek) | biçimlendirmek. | 
| 4346 |  formda olmak | gerekli güç ve yeteneklere sahip olmak. Örn:  Güreşçilerimiz formda olmak zorundadır. | 
| 4347 |  formdan düşmek | güç ve yeteneği yitirmek. | 
| 4348 |  formunu korumak | 1) gerekli güç ve yeteneği bozmadan sürdürmek 2) diri ve canlı görünmek. | 
| 4349 |  formül bulmak | bir işi çözümleyecek çıkar yol bulmak, çözüm bulmak. Örn:  O, bu nazik duruma karşı bir formül bulmuştu. -R. N. Güntekin. | 
| 4350 |  forsu olmak | bir konuda saygınlığı, gücü, söz geçirirliği bulunmak. |