Türkçe Deyimler - XML


IDDeyimAnlamı
4651 göz boyamakkandırmak, yanıltmak, gösterişle aldatmak. Örn: “Yerine göre fakiri korur gibi görünür, gözleri boyar böylece.” -K. Korcan.
4652 göz değmekuğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan kıskanç veya hayran bakışlar dolayısıyla kötü bir duruma düşmek.
4653 göz dikmekbir şeyi ele geçirmek isteğine kapılmak. Örn: “Bizim canımıza, malımıza hangi devlet göz dikmişti?” -Y. K. Karaosmanoğlu.
4654 göz doldurmakgörünüşü ile umulduğundan çok etkilemek. Örn: Bu futbolcu antrenmanda göz doldurdu.
4655 göz doyurmakbir şey görünüşü ile umulduğundan çok etkilemek.
4656 göz etmekgözle işaret etmek.
4657 göz gezdirmek1) derinlemesine incelemeden okumak. Örn: “Masanın üstünde bir başka gazete var. Biraz evvel ona göz gezdirdiğim zaman birbiri ardı sıra üç havadis görmüştüm.” -R. N. Güntekin. 2) bir yeri, bir şeyi çabucak incelemek.
4658 göz göre göre1) belli ve apaçık olarak, herkesin gözü önünde. Örn: “Göz göre göre masumların kanına girmem için benden ferman almaya mı geldiniz.” -N. F. Kısakürek. 2) olacağı bilindiği hâlde önlem alınmadan.
4659 göz göz olmaküzerinde birçok göz, delik oluşmak veya bulunmak. Örn: “Yeter oldu bu sitemler yetişir / Göz göz oldu kara bağrım tutuşur” -Halk türküsü.
4660 göz göze gelmekher iki tarafın bakışları karşılaşmak. Örn: “İşte bu iki adam bir aralık göz göze geldiler.” -İ. H. Baltacıoğlu.
4661 göz gözü görmemekyoğun sis, duman, toz vb. sebeplerle hiçbir şey görülememek. Örn: “Tezek dumanında göz gözü görmez.” -N. Hikmet.
4662 göz hapsine almakbakışlarını üzerinden ayırmamak, gözetlemek, hiçbir davranışını gözden kaçırmamak. Örn: “Sözü sohbeti yerinde görünen birkaç erkeği haftalarca göz hapsine aldı.” -R. N. Güntekin.
4663 göz kamaştırmak (almak)1) kuvvetli ışık veya parlaklık, kısa bir zaman için görüşü bulandırmak 2) mec. bir niteliğiyle hayran bırakmak. Örn: “O sıralar Avrupa'da bir büyük piyano ustası gözleri kamaştırıyordu.” -N. Nadi.
4664 göz kaş süzmekdikkatle ve hissettirmeden bakışlarla kontrol altında tutmak. Örn: “Anlamlı anlamlı birbirine işaretler yaparak, göz kaş süzerek Emine'ye uzun uzun bakıyorlar.” -R. H. Karay.
4665 göz kesilmekbütün dikkatiyle bakmak.
4666 göz kırpmadan1) acımadan, merhamet etmeden 2) duraksamadan, çekinmeden.
4667 göz kırpmak1) göz kapağını kapayıp açmak. Örn: “Hem gülüyor hem sık sık bana kaçamak bakışlarla bakıyor, muziplikle göz kırpıyor.” -A. Ağaoğlu. 2) başkasına söylediklerinin doğru olmadığını işaretle anlatmak için, benimsediği kimseye bakarak gözünü kapayıp açmak. Ö
4668 göz kırpmamakuyumamak.
4669 göz koymakbir kimseyi veya bir şeyi ele geçirmeyi istemek. Örn: “Kırkyılda bir nişanlı buldum, ona da sen mi göz koydun?” -M. Ş. Esendal.
4670 göz kulak olmak1) görme, işitme yoluyla bilgi edinmeye çalışmak 2) mec. gözetmek, korumak, bakmak. Örn: “Öbürü göğsünden ağır yaralı iki erin geriye alınmalarına göz kulak oluyordu.” -A. İlhan.
4671 göz nuru dökmekfazla emek sarf etmek. Örn: “Kızcağız göz nuru dökmüş, çok ince şeyler işlemiş.” -H. Taner.
4672 göz önünde tutmak (bulundurmak)herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak, dikkate almak.
4673 göz önüne almakönceden düşünmek, hesaplamak, dikkate almak. Örn: “1908'den önceki zemin ve zamanı göz önüne almalı.” -Y. K. Beyatlı.
4674 göz önüne getirmekzihinde canlandırmak, tasarlamak.
4675 göz süzmekbaygın ve anlamlı bakmak. Örn: “Göz süzüp boyun kırması, erkeği baştan çıkarmanın ilmini bilmesi fabrikaların tezgâh başlarında, soyunma odalarında konuşuldu.” -L. Tekin.
4676 göz ucuyla görmekfark etmek. Örn: “Benim için dualar okuduğunu göz ucuyla görebiliyordum.” -A. Kulin.
4677 göz ucuyla süzmekiyice tanımak, bilmek veya dikkat çekmek amacıyla hafif kısık gözle incelemek, bakmak. Örn: “Sokakta göz ucuyla süzdüğüm kadının bana ehemmiyet vermediğini görürsem hoşça bir latife söyleyiveririm.” -R. N. Güntekin.
4678 göz yıldırmakgözünü korkutmak.
4679 göz yummak1) görmezlikten gelmek, hoş görmek, bağışlamak. Örn: “Kendi dillerine başka bir dilden en küçük bir şeyin karışmasına göz yumamazlar.” -N. Uygur. 2) umudunu kesmek, umutsuzluğa düşmek.
4680 göz yummamak1) uyumamak 2) mec. hoş görmemek, bağışlamamak.

* Görseller ve İçerik tekif hakkına sahip olabilir