4711 | gözlem altına almak | 1) bir nesneyi, olayı veya bir gerçeği, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alıp incelemek 2) hastanın hastalığını izlemek, denetim altında bulundurmak. |
4712 | gözleri bayılmak | uyku, istek vb. bir durum gözlerinden belli olmak. |
4713 | gözleri berraklaşmak | bakışları daha canlı ve parlak olmak. Örn: Çocukluğuna ait bazı hatıralarını söylerken, gözleri berraklaşıyordu. -R. N. Güntekin. |
4714 | gözleri buğulanmak (bulutlanmak) | gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek. |
4715 | gözleri çakmak çakmak (olmak) | ateşli hastalık veya öfkeden gözleri kızarmış ve parlamış (olmak). Örn: Avuçları ateş gibi fersiz gözleri çakmak çakmak dört dönüyordu. -H. E. Adıvar. |
4716 | gözleri çukura gitmek (kaçmak) | aşırı yorgunluktan göz çevresi kararmak veya çökmek. Örn: Genç yakışıklı yüzü solmuş, gözleri çukura kaçmıştı. -Y. Kemal. |
4717 | gözleri dolmak (dolu dolu olmak) | ağlayacak kadar duygulanmak. Örn: Gözleri dolu doluydu ama ağlamadı. -A. Ümit. |
4718 | gözleri dönmek | aşırı ateşten veya can çekişirken gözlerin renkli bölümü kapakların altında kalarak görünmemek. |
4719 | gözleri fıldır fıldır etmek | şeytanca ve çapkınca bakmak. |
4720 | gözleri fıldır fıldır olmak | telaşlı bir biçimde bakmak. Örn: Pipo içer, gözleri yüzünde iki ateş böceği gibi fıldır fıldırdır. -N. Hikmet. |
4721 | gözleri ışıklı (olmak) | gözleri ışık içinde (olmak). |
4722 | gözleri kan çanağına dönmek (kanlanmak) | 1) uykusuzluk, yorgunluk, ağlama vb. sebeplerle gözleri çok kızarmak. Örn: Kerem'in kusacağı geliyordu. Gözleri kan çanağına dönmüştü. -Y. Kemal. 2) sinirden, öfkeden, hiddetten gözleri irileşmek ve kızarmak. |
4723 | gözleri kapanmak | 1) ölmek 2) çok uykusu gelmek. |
4724 | gözleri parlamak (parıldamak) | gözlerinde sevinç ve istek belirmek. Örn: İki kere gidip geldikten sonra gözleri parladı, evi bulmuştu. -H. E. Adıvar. Yavaş yavaş başlarını kaldırıp yekdiğerinin yüzüne baktılar, ikisinin de gözleri parıldadı. -A. H. Müftüoğlu. |
4725 | gözleri sulanmak | gözlerine yaş gelmek. |
4726 | gözleri süzülmek | göz kapakları hafifçe kapanmaya başlamak. Örn: İki elini bastonun gümüş topuzuna dayamış, gözleri saadetten süzülmüş, adamı dinliyordu. -H. Taner. |
4727 | gözleri şıldır şıldır dönmek | gözleri yaş dolu bir biçimde bakmak. Örn: Gözleri şıldır şıldır dönerek şikâyet ederdi. -Y. Z. Ortaç. |
4728 | gözleri takılıp kalmak | bir şeyden gözlerini ayıramamak. Örn: O anda pek çok şeyler yapmak istediği hâlde, gözleri köşeyi ağır ağır dönen tramvaya takılıp kalmıştı. -P. Safa. |
4729 | gözleri velfecri okumak | kurnazlığı gözlerinden belli olmak. |
4730 | gözleri yaşarmak | 1) gözleri sulanmak. Örn: Öyle halk türküleri vardır ki gözleriniz yaşarmadan okuyamaz veya dinleyemezsiniz. -M. Kaplan. 2) mec. duygulanmak. Örn: Bütün başarılarda gözlerim yaşarır, bütün ayrılışlarda aynı şey. -B. Necatigil. |
4731 | gözleri yuvalarından (evinden) fırlamak (uğramak) | korku, öfke ve telaşı gözlerinden belli olmak. Örn: Cüce rolünde halkı gülmekten katıltan sırıtış, Rakım'ın bütün buruşuklarını kaplamış, ayrık gözleri evlerinden uğramış. -H. E. Adıvar. |
4732 | gözlerinde şimşek çakmak | aşırı parlamak. Örn: Bazen kara gözlerinde şimşekler çakıyordu. -R. Enis. |
4733 | gözlerinden okumak | düşüncelerini bakışlarından sezmek. Örn: Doktor, Sevim Hanım'ın içinden geçenleri gözlerinden okuyarak söze karıştığında pişman oldu. -M. Ş. Esendal. |
4734 | gözlerine inanamamak | hiç umulmayan, hiç beklenmeyen bir şeyin görülmesi karşısında şaşırmak. |
4735 | gözlerini bayıltmak | gözlerini yarı kapamak. Örn: İnleyerek, gözlerini bayıltarak nasıl düştüğünü anlatıyor. -M. Ş. Esendal. |
4736 | gözlerini belertmek | gözlerini, akı çok görünecek biçimde açmak. Örn: Birisinin âşıklı maşuklu bir masal söylediğini işitti mi karşısında apışıp gözlerini belertiyordu. -R. N. Güntekin. |
4737 | gözlerini bitirmek | gözlerini aşırı yormak. Örn: Her gece fasılasız çalışmak gözlerimi bitirdi. -Ö. Seyfettin. |
4738 | gözlerini devirmek | öfke ile bakmak. Örn: Şerbetçide temiz bardak bulamayan müşteri, gözlerini devire devire bağırıyor. -Ç. Altan. |
4739 | gözlerini fal taşı gibi açmak | şaşkınlıkla, hayretle bakmak. |
4740 | gözlerini kaçırmak | biriyle göz göze gelmemek için gözlerini başka tarafa çevirmek. Örn: Bazen böyle bir tesadüf olursa gözlerini kaçırmayı doğru bulmuyorlardı. -R. N. Güntekin. |