Türkçe Deyimler - XML


IDDeyimAnlamı
4831 gözüyle (gözleriyle) tartmakkim ve ne olduğunu anlamak için dikkatle bakmak. Örn: “Beni gözleriyle tartarak önümden geçti, sonra geri döndü geldi, oturmakta olduğun tahta sıranın ucuna ilişti.” -O. Kemal.
4832 gözüyle görmekbir olaya tanık olmak.
4833 gözyaşına boğulmakçok ağlamak. Örn: “Kapının ağzında duran kız kardeşim, hayret dolu bakışlarını anneme çevirdikten sonra gözyaşlarına boğularak evden çıktı.” -E. Şafak.
4834 gradosu düşmek argo itibarı azalmak, derecesi düşmek. Örn: “Kızda insanlığın ve her türlü kabiliyetlerinin gradosu seneden seneye düşerken, böyle sevginin aslındaki temizlikle devam etmesine imkân yoktu.” -R. N. Güntekin.
4835 granit gibigüçlü, dayanıklı, sert.
4836 gurbet çekmekdoğup yaşadığı yerleri özlemek.
4837 gurbete (gurbet ele) düşmekaile ocağından uzak bir yere gitmek.
4838 gurbete çıkmakdoğup yaşanılan yerden uzaklaşmak.
4839 gurk etmektavuk kuluçkaya yatmak isterken veya yavrularını çağırırken “gurk gurk” diye ses çıkarmak.
4840 gurk olmakkuluçkaya yatmaya hazırlanmak.
4841 gurka yatmaktavuk civciv çıkarmak için yumurta üzerine oturmak.
4842 gurup etmekgüneş, batmak. Örn: “Güneş kuru bir kütük ateşi gibi kımıldayan al alevler arasında gurup ediyordu.” -A. H. Müftüoğlu.
4843 gurur duymakgururlanmak. Örn: “Bu acıya kendi sebebiyet verdiğini hissetmekten gurur duyuyordu.” -H. E. Adıvar.
4844 gurura kapılmakbüyüklenmek, gururlanmak. Örn: “Sataşmalarını artırıyor ve yersiz bir gurura kapılıyordu.” -K. Korcan.
4845 gururuna ağır gelmekkişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek.
4846 gururuna dokunmakkişiliği zedelenmek, onuru kırılmak.
4847 gururunu ayakaltına almakher türlü fedakârlığı göze alıp ödün vermek, ilkelerden vazgeçmek.
4848 gururunu okşamakyüzüne karşı değerlerini belirterek bir kimseyi duygulandırmak. Örn: “Genç, güzel bir kızın kendisinden hoşlandığını görmek, gururunu okşuyor.” -N. Cumalı.
4849 güce sarmakbir iş güç bir duruma gelmek, güçleşmek.
4850 gücü gücü yetenehaklılığa değil kaba kuvvete veya güce dayanılarak.
4851 gücü kesilmekkuvveti, takati azalmak. Örn: “Yavaş yavaş gücüm kesiliyor, işte o zaman ağlamaya başlıyorum.” -N. Eray.
4852 gücü yetmekeldeki imkânlarla ancak altından kalkabilmek, üstesinden gelebilmek. Örn: “Zaman zaman, şiirin ne olduğunu elimin erdiği, gücümün yettiği kadar anlatmaya çalıştım.” -O. V. Kanık.
4853 gücüne koşmakbir sorunun kolay çözümü varken onu güçleştirmek.
4854 güç gelmekbir şeyin yapılmasında zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmak.
4855 güç mevkide kalmakiçinden çıkılması zor bir durumda bulunmak. Örn: “Hemen kararını vermekten âciz olan Hasan ne kadar güç bir mevkide kalmıştı?” -O. C. Kaygılı.
4856 güçlüğü (güçlükleri) yenmekbir güçlüğü, zorluğu ortadan kaldırmak.
4857 güçlük çekmek1) maddi açıdan sıkıntı içinde olmak 2) mec. zorlanmak. Örn: “Cellat bana bu aynanın evveliyatını anlattığında ona inanmakta güçlük çektim.” -İ. O. Anar.
4858 güçlük çıkarmakbir şeyin gerçekleşmesini engelleyici sebepler ileri sürmek. Örn: “Ancak çoğu sansür görevlisi de rüşvet alabilmek için güçlük çıkarıyordu.” -M. And.
4859 güçsüz düşmekgücü yetmemek. Örn: “Silahlarından birini elinden bırakmış, güçsüz düşmüştür.” -N. Cumalı.
4860 güdük kalmak1) büyüyememek, küçük, bodur kalmak 2) mec. bitmemiş, sonuç vermemiş durumda olmak.

* Görseller ve İçerik tekif hakkına sahip olabilir