4891 | gün saymak | herhangi bir iş veya olayın belirlenmiş süresinin sonunu heyecanla beklemek. |
4892 | gün yemek | hapis cezası almak. Örn: Arkadaşım altı ay gün yedi. -A. Gündüz. |
4893 | gün yüzü görmemek | 1) güneş ışığından uzakta kalmak, ışık görmemek 2) mec. hiç kullanılmamak, yeni kalmak. |
4894 | gün yüzü görmemiş (söz, küfür) | 1) hiç kullanılmamış 2) ortalığa çıkmamış 3) çok ağır hakaret içeren. |
4895 | günah çıkarmak | 1) Hristiyanlar, Tanrı'nın bağışlaması için papaza gidip işlediği günahları anlatmak 2) mec. kötü davranışlarını, suçlarını açıklamak, anlatmak. Örn: Sözlerinin ardında sitem vardı ama daha çok günah çıkarıyordu. -A. Kutlu. |
4896 | günah işlemek | günah sayılan davranışta bulunmak. Örn: Bedia'yı terk edersem büyük bir günah işlemiş olacağım. -P. Safa. |
4897 | günah olmak | yazık olmak. Örn: Bu mala bu kadar para vermek günah olur. |
4898 | günaha girmek | dinî bakımdan suç sayılan bir iş yapmak. Örn: Ben bunu kitaplıkta saklayarak günaha giriyorum. -S. Birsel. |
4899 | günahı (günahı vebali) boynuna | ben karışmam, sorumluluk sana veya ona düşer anlamında kullanılan bir söz. Örn: Günahı boynuna, doping de yapıyormuş. -H. Taner. |
4900 | günahı kadar sevmemek | sevmemek, nefret etmek. Örn: Kışın çok karlı, tipili günlerinden başka günlerini günahı kadar sevmezdi. -O. C. Kaygılı. |
4901 | günahını vermez | çok cimri. |
4902 | güncelliğini korumak | önemini sürdürmek, yitirmemek. Örn: Bu sorun hâlâ bütün güncelliğini korumaktadır. -S. İleri. |
4903 | güncelliğini yitirmek | süre aşımına uğrayarak önem ve değerini yitirmek. Örn: Güncelliklerini yitirdikçe ölen o yazılar gibi şiirler de ölür. -N. Cumalı. |
4904 | gündeliğe gitmek | günlük işler yaparak gelir sağlamak. Örn: Kör Mustafa bahçelerde çalışır, gündeliğe gider, sarnıç sıvar, dam aktarır, kuyu kazar. -S. F. Abasıyanık. |
4905 | gündeme almak | bir kurul toplantısında görüşülecek konuları bir listeyle belirlemek. |
4906 | gündeme getirmek | 1) bir toplantıda bir konuyu tartışmak, görüşmek için önermek 2) mec. bir konuya güncellik kazandırmak. |
4907 | gündüz külahlı, gece silahlı | gerçekte iyi olmadığı hâlde iyi gibi görünen kimseler için kullanılan bir söz. |
4908 | güneş açmak | güneş bulutlardan sıyrılıp görünmek. Örn: Batum'da yağmur kırk gün kırk gece yağsa da güneş bir açtı mı, çakıl taşı döşeli sokaklar saniyesinde kuruyuverir. -N. Hikmet. |
4909 | güneş batmak | gün sonunda, güneş ufukta kaybolmak. Örn: Akşam iyice yaklaşmış, güneş batmaya yüz tutmuştu. -O. C. Kaygılı. |
4910 | güneş çarpmak | sıcak havada güneş altında çok kalmaktan hasta olmak. |
4911 | güneş çavmak | hlk. güneş yayılmak, güneş doğmak. |
4912 | güneş doğmak | sabahleyin güneş ufuktan yükselmek. |
4913 | güneş görmek | güneş ışığından yararlanır durumda olmak. Örn: Balık beslenen havuz mutlaka güneş görmelidir. -İ. H. Baltacıoğlu. |
4914 | güneşe karşı işemek | kaba saygı gösterilmesi gereken şeylere saygısızlık göstermek. |
4915 | güneşi üzerine doğdurmamak | güneş doğmadan önce yataktan kalkmak. Örn: Ömrübillah güneşi üzerine doğdurmamış olmakla övünüyor. -H. Taner. |
4916 | güneşin alnında (altında) | güneşin yakıcı ışınları altında. |
4917 | günlerden bir gün | herhangi bir gün, önceden belli olmayan bir gün, vaktiyle. Örn: Günlerden bir gün bu güzel gemilere binme nasip oldu. -B. R. Eyuboğlu. |
4918 | günleri gece olmak | çok kederlenecek bir durum içinde bulunmak. |
4919 | günleri sayılı olmak | 1) ölümü yakın olmak 2) bir yerde kalmak için ancak birkaç günü bulunmak. |
4920 | günlük güneşlik görünmek | sıkıntısız, sorunsuz, huzur ortamında bulunmak. |