5371 | hissini vermek | gibi gelmek, ... izlenimini uyandırmak. Örn: Ağlıyor, yırtınıyor, dövünüyor fakat adamakıllı yuvarlanmaya başladığım hissini veren bu hâlden silkinemiyorum. -N. F. Kısakürek. |
5372 | hitam bulmak | sona ermek, bitmek. |
5373 | hitam vermek | bitirmek. |
5374 | hizaya gelmek | tkz. davranışlarını düzeltmek, yola gelmek. Örn: Ha şöyle, dedi, içinden, adam ol da biraz hizaya gel. -H. Taner. |
5375 | hizaya getirmek | birinin davranışlarını düzeltmek, yola getirmek. Örn: Bir defada sözü, beni meslek hayatımda hizaya getiren uyarmalardan biri olmuştur. -B. R. Eyuboğlu. |
5376 | hizmet etmek | 1) iş görmek, çalışmak 2) mec. birinin amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak. Örn: Bu davaya en iyi hizmet etmiş olan benim. -A. Erhat. |
5377 | hizmet görmek | birisinden yardım almak. Örn: Değil kendisine hizmet etmeye, kendisinden herhangi bir hizmet görmeye bile tahammül edemeyeceği bir insana '-Ne istiyorsunuz?' demek yok. -S. F. Abasıyanık. |
5378 | hizmete girmek | 1) çalışmaya başlamak. Örn: Hattın hizmete girişinden az sonra savaş başladı. -A. Kutlu. 2) görev almak. |
5379 | hizmeti dokunmak | görevde bulunmak, iş yapmak. Örn: Kendisine büyük hizmeti dokunmuş insanları unutmak bir toplumun yozlaştığını belgeler. -H. Taner. |
5380 | hizmetinde olmak | birinin yanında çalışmak, işlerini yapmak. |
5381 | hocalık etmek | 1) öğretmenlik yapmak. Örn: Mülkiyede Osmanlı tarihi alanında hocalık, müdürlük, yazarlık etmiş. -R. E. Ünaydın. 2) mec. akıl öğretmek, öğüt vermek. Örn: Böyle heybetli, akıllı adam, sana hocalık etmiş adam ölür mü hiç? -N. Hikmet. |
5382 | hokka gibi | ufak ve düzgün (ağız, burun). |
5383 | hokka gibi oturmak | giysi, vücuda iyice uymak. Örn: Biraz kısaca olmasını kalınlığıyla telafi eden vücuduma hokka gibi oturan jaketatayımla bu gibi törenlerde beni daima... -R. N. Güntekin. |
5384 | hop oturup hop kalkmak | öfke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak, kalkıp kalkıp oturmak. |
5385 | hor davranmak | kıymetini bilmemek. |
5386 | hor kullanmak | dikkat etmeyerek hoyratça kullanmak. |
5387 | hora geçmek | hlk. beğenilmek, hoşa gitmek, makbule geçmek, kendisine verilen kimsenin çok işine yaramak. |
5388 | hora tepmek | 1) hora oynamak. Örn: Derhâl ayağa kalkıp, bir caz havası tutturup hora tepmeye başladı. -H. E. Adıvar. 2) mec. ayaklarını vurarak gürültü etmek. |
5389 | horon vurmak | horon oyununu oynamak. |
5390 | horoz gibi | kabadayıca davranan (kimse). |
5391 | horozdan kaçmak | kadın, erkeklerden uzak durmak, onlardan kaçmak. |
5392 | horozlar ötmek | sabah olmak. |
5393 | hortum gibi | çok uzun (burun). |
5394 | hortum sıkmak | yangına su sıkmak. |
5395 | hoş bulduk (gördük) | hoş geldiniz sözüne verilen karşılık. |
5396 | hoş geldiniz | gelen kişiye söylenen selamlama sözü. |
5397 | hoş görmek (karşılamak) | gücenilecek veya karşılık gelinecek bir davranışı hoşgörü ile karşılamak, anlayışla karşılamak, kusur saymamak. Örn: Bu hareketi pek hoş görmeyen Şems de onun böyle sellemehüsselam girip çıkmaması için biraz ağırca sözler söylemişti. -A. H. Çelebi. |
5398 | hoşa gitmek | beğenilmek, bir kişiden veya bir şeyden hoşlanmak. |
5399 | hoşaf gibi | çok yorgun. |
5400 | hoşbeş etmek | sohbet etmek. Örn: Birkaç köylü ile hoşbeş ettim. -Y. K. Karaosmanoğlu. |