5491 | içeriden çıkmak | hapisten kurtulmak, serbest kalmak. Örn: Umarım şimdi anlıyorsundur uzun süre yatan kişilerin içeriden nasıl çıktıklarını. -İ. Aral. |
5492 | içeriye atmak (almak veya tıkmak) | hapsetmek. Örn: Bundan da başka yarın bunu tutar, içeri tıkabilirdi. -M. Ş. Esendal. |
5493 | içeriye dalmak | 1) kapalı bir yere hızlıca girmek. Örn: Bir taş merdivenden çıkıp yarı açık duran bir tahta kapıdan içeriye dalıyorlardı. -Y. K. Karaosmanoğlu. 2) bir yere izinsiz girmek. |
5494 | içeriye düşmek | hapse girmek. |
5495 | içi açılmak | güzel bir şey karşısında sıkıntısı dağılmak, ferahlamak. Örn: Artık bu çehrenin karşısına geç. Bak, bak, için açılsın. -R. N. Güntekin. |
5496 | içi alaylı, dışı kalaylı | dışı süslü, güzel görünüşlü ancak içi berbat anlamında kullanılan bir söz. |
5497 | içi almamak | 1) midesi kabul etmemek 2) sakıncalı gördüğünden veya beğenmediğinden, bir işi yapmak istememek. |
5498 | içi bayılmak | 1) çok acıkmak 2) çok şekerli veya yağlı yiyecek ağır gelmek. |
5499 | içi boşalmak | önemi ve anlamı kalmamak. Örn: Biliyorum bütün sözler yavan, bütün sözcüklerin içi boşalmış, bütün anlamlar kullanılmış. -M. Mungan. |
5500 | içi bulanmak | kusacak gibi olmak. Örn: Tabanları, dizleri sızlar gibi oldu. Bir de içi bulandı, kusacak gibi oldu. -B. Felek. |
5501 | içi burkulmak | bir şeye çok üzülmek. Örn: Hayatımızda bozukluğunu, yokluğunu içlerimiz burkularak duyduğumuz ne vardır ki millî şuur eksikliğinden gelmesin? -O. S. Orhon. |
5502 | içi cız etmek | ansızın içi sızlamak. Örn: Otuz sayfa okurum diye umduğum koca bir günün sonunda zar zor üç sayfa okuyabildiğimi anımsayınca içim cız etti. -N. Cumalı. |
5503 | içi çekmek | istek duymak. Örn: Arsız bir tabiatım var. Ne görsem içim çeker. -R. N. Güntekin. |
5504 | içi daralmak | sıkılmak, bunalmak. Örn: Hayvan aklıma geldikçe içim daralıyor dayı. -N. Kurşunlu. |
5505 | içi dayanmamak | acıklı bir durumu kaldıramamak. |
5506 | içi dışı bir (olmak) | düşündüğünü açıkça söyleyen, gizli bir düşüncesi olmayan, ikiyüzlü olmayan. |
5507 | içi dışına çıkmak | 1) kusmak 2) kusacak duruma gelmek. Örn: Cip hazır, dedi. İnşallah süspansiyonu iyidir yoksa yollarda içimiz dışımıza çıkacak. -R. Erduran. |
5508 | içi erimek | kaygı duymak, çok üzülmek. |
5509 | içi ezilmek | 1) üzülmek, yüreği burkulmak. Örn: O kadar tatlıydı ki insanın içi eziliyordu. -N. Hikmet. 2) acıkma hissi duymak 3) mec. sıkıntı ve heyecan içine düşmek. Örn: Ay içim eziliyor kızım... Uzatma çabuk söyle. -H. R. Gürpınar. |
5510 | içi ezim ezim ezilmek | çok üzülmek. Örn: İçi ezim ezim eziliyordu. -H. R. Gürpınar. |
5511 | içi geçmek | 1) istemeden kısa bir süre uyuyuvermek. Örn: Hanife kadın hastalandı, şimdi o gelinceye kadar işlerini ben yapıyorum, çamaşır yıkadım da yorulmuşum, şöyle içim geçmiş. -R. H. Karay. 2) bir işe yaramaz duruma gelmek. Örn: Islak duvarların, rüzgâr vurd |
5512 | içi gitmek | 1) içi sürmek 2) bir şeyi yapmayı veya elde etmeyi çok istemek. Örn: Gençtim, güzeldim, düzgüne, rastığa, janjanlı çoraba benim de içim gidiyordu. -A. Gündüz. |
5513 | içi götürmemek | 1) acıklı bir durum karşısında dayanamamak 2) kıskanmak, çekememek 3) vicdanına sığdıramamak. |
5514 | içi hop etmek | birdenbire heyecanlanmak. Örn: Güler'i gördüm ve içim hop etti. -A. Gündüz. |
5515 | içi ısınmak | hoşlanmak, sevmek. Örn: Uzun yıllar içim ısınmadı ona. -Y. Z. Ortaç. |
5516 | içi içine geçmek | tedirgin olmak. |
5517 | içi içine sığmamak | telaş, sabırsızlık, coşkunluk göstermekten kendini alamamak. Örn: Nazmiye'den çok İhsan'ın içi içine sığmıyor, birazdan başlarına gelecekleri tasarlayarak kahroluyordu. -O. Kemal. |
5518 | içi içini yemek | 1) istediğini yapamama yüzünden üzülmek. Örn: Bir an önce varalım diye içim içimi yiyor. -A. İlhan. 2) dert etmek. |
5519 | içi kağşamak | isteksiz ve gönülsüz olmak. Örn: Uzunca bir süredir, bir daha âşık olamayacak kadar içinin kağşadığını düşünüyordu. -M. Mungan. |
5520 | içi kalkmak (kabarmak) | 1) iğrenmek 2) taşkın bir ağlama duygusu içinde bulunmak 3) duygulanmak, heyecanlanmak. |