5671 | ikinci plana düşmek | bir kimsenin veya topluluğun gözünde eski önemini, değerini yitirmek. Örn: Yanlış tutumu yüzünden ikinci plana düştü. |
5672 | ikindiden sonra dükkân açmak | bir işe başlamakta geç kalmak. |
5673 | ikisi bir kapıya çıkmak | aynı sonuca varmak, aynı sonucu doğurmak. |
5674 | ikişer olmak | ikişer ikişer sıraya dizilmek. Örn: Arkadan hâkî esvaplı, ikişer olmuş rüştiye çocukları bağrışarak kaynaşıyorlardı. -Ö. Seyfettin. |
5675 | ikiz doğurmak | 1) ikiz bebek dünyaya getirmek 2) mec. herhangi bir işte çok sıkıntı çekmek. |
5676 | ikrah getirmek | tiksinmeye, iğrenmeye başlamak. |
5677 | ikram görmek | ağırlanmak. Örn: Mal müdürü, vergi kâtibi, evkaf memuru gibi her zaman işinin düşeceği nüfuzlu adamlarla senli benli konuşur, odalarına uğradıkça başköşede ikram görürdü. -R. H. Karay. |
5678 | ikrar vermek | söz vermek. Örn: İkrar verdi cahil gönlüm inandı / Seherin yelleri esti gelmedi -Karacaoğlan. |
5679 | iktidardan düşmek | 1) devlet yönetiminde yetkiyi başka bir partiye bırakmak zorunda kalmak 2) cinsel gücü azalmak. |
5680 | ilaç gibi | işe yarar, her derde deva. |
5681 | ilaç gibi gelmek | 1) iyileşmeyi veya çözümü kolaylaştırmak 2) rahatlatmak, huzura kavuşturmak. Örn: Böylesi zor bir iş için çalışmak bana ilaç gibi geliyordu. -C. Uçuk. |
5682 | ilaç için olsun | bir şeyin hiç bulunmadığını anlatmak için kullanılan bir söz. Örn: Silifke'de dalmaya başladılar ama bir gün, iki gün, on gün, denizde ilaç için olsun tek bir sünger bulamadılar. -Halikarnas Balıkçısı. |
5683 | ilah gibi | çok yakışıklı (erkek). |
5684 | ilan vermek | çeşitli basın yayın organlarıyla bir durumu duyurmak, açıklamak. Örn: Dün, bütün akşam gazetelerine ilan verdim. -Ö. Seyfettin. |
5685 | iler tutar yeri olmamak (kalmamak) | çok dağınık, kötü, bozuk veya berbat bir duruma gelmek. Örn: Mamafih, artık iler tutar yeri kalmayan paltosunu eskiciye satmak suretiyle bu kararını biraz daha uzattı. -H. Taner. |
5686 | ileri almak | 1) öne almak 2) saati önceki vakte almak, öne ayarlamak. |
5687 | ileri atılmak (çıkmak) | öne doğru çıkmak. |
5688 | ileri geçmek | 1) öne geçmek 2) üstün bir makama geçmek. |
5689 | ileri geri etmemek | uzun boylu tartışmamak, sorgu sual etmemek. Örn: Hiç pazarlığa sorguya kalkışmadan, hiç ileri geri etmeden dayağa başladılar, vurduklarını da attan aşağı yıktılar. -M. Ş. Esendal. |
5690 | ileri geri konuşmak (söz etmek, laflar etmek) | yersiz ve gönül kıracak biçimde konuşmak. Örn: Şoför yolda ileri geri konuştu. -L. Tekin. |
5691 | ileri gitmek | 1) söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak, gereksiz, aşırı davranışta bulunmak. Örn: Hatta daha ileriye giderek başka ve daha tuhaf şeyler düşündüm. -S. F. Abasıyanık. 2) ilerlemek, gelişmek. Örn: Hiçbir medeniyet bütün alanlarda başka bir medeniyetten |
5692 | ileri götürmek | bir durum veya davranışta ölçüyü aşmak. Örn: Ukalalığı daha da ileri götürmüştü. -S. F. Abasıyanık. |
5693 | ileri sürmek | 1) öne doğru yürütmek 2) bir düşünceyi veya tasarıyı önermek, serdetmek. Örn: Ne var ki sihirbaz parayı geri vermedi. Çünkü işin aslını bildiğini ileri sürüyordu. -İ. O. Anar. |
5694 | ileri varmak | ileri gitmek. |
5695 | ilerisini gerisini düşünmemek | sonucun ne olacağını hesaplamamak. |
5696 | ilerisini gerisini hesaplamamak | herhangi bir konuda çok ve ayrıntılı düşünmeden hareket etmek, tedbirsizce, ihtiyarsızca davranmak. |
5697 | ileriyi görmek | uzağı görmek. |
5698 | iletişim kurmak | bilgi, haber vb. alışverişi yapmak. Örn: Falih Rıfkı Atay da düşünen ve iyi iletişim kuran bir insandı. -R. Erduran. |
5699 | ilgi çekmek (uyandırmak) | çevresinde ilgiyi, dikkati ve merakı üzerine toplamak, alaka çekmek, alaka toplamak veya alaka uyandırmak. Örn: Öyle bir renk olmalı ki hemen karşıdan hem ilgi uyandırmalı hem de insan etkilenmeli. -M. İzgü. |
5700 | ilgi duymak | bir işe, bir olaya, bir kimseye önem vermek, yakınlık duymak. Örn: Yeni istidatlara her zaman ilgi duyan bir büyük sanatçı idi. -C. Uçuk. |