5872 | iş karıştırmak | 1) fesat sokmak 2) zararlı bir iş yapmak. |
5873 | iş ki | yeter ki. Örn: İş ki sınıfını geçsin. |
5874 | iş mi? | yapılan bir şeyin beğenilmediğini, küçümsendiğini bildiren bir söz. Örn: Hint postasını getirmek iş mi? -M. Ş. Esendal. |
5875 | iş ola | yaptığı iş beğenilmediğinde sanki iş görmüş gibi anlamında kullanılan bir söz. |
5876 | iş olsun diye | gereksiz bir hareketi belirtmek için kullanılır. |
5877 | iş sarpa sarmak | iş, içinden çıkılması zor bir duruma girmek. |
5878 | iş tutmak | 1) iş yapmak, çalışmak. Örn: Biraz çökmüşsün, iş tutuyor musun? -F. R. Atay. 2) kaba cinsel ilişkide bulunmak. |
5879 | iş vermek | 1) birine yapacak iş göstermek 2) argo gönlü olduğunu gösterecek davranışlarda bulunmak, pas vermek. |
5880 | işaret vermek | bir araç kullanarak bir şeyi belli etmek. Örn: Başı ile evet işareti verdi. -A. Gündüz. |
5851 | isyanları oynamak | isyan etmek. |
5852 | iş (birinde) bitmek | işin bitmesi veya sorunun çözümü birine bağlı olmak. |
5853 | iş (birinden) bitmek | işin sonuçlanması ondan beklenilmek. |
5854 | iş (birine) kalmak | işin bitmesi için asıl gayret birine düşmek. Örn: Aman hemşire hanım... Şimdi iş size kaldı. Siz inat edin. O, sizin ısrarınıza dayanamaz. -R. N. Güntekin. |
5855 | iş açmak | uğraştırıcı, gereksiz bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmak. |
5856 | iş almak | yapılması kesinleşen bir işi üstlenmek, taahhüt altına girmek. Örn: İş alacağım diye, kafasını ve meslek görüşünü de satmamış bir kişilik. -A. Boysan. |
5857 | iş ayağa düşmek | iş, sorumsuz ve yetkisiz olanların elinde kalmak. |
5858 | iş başa düşmek | kendi işini kendi görme zorunda kalmak. |
5859 | iş bırakmak | çalışanlar toplu hâlde işlerini terk etmek, çalışmayı durdurmak. |
5860 | iş bilmek | becerikli olmak. Örn: En zekileri, en iş bilenleri olan Osman her şeyi anladı. -R. H. Karay. |
5861 | iş bitirmek | bir işi iyi bir sonuca ulaştırmak. |
5862 | iş çevirmek | gizli, dolambaçlı bir iş yapmak. Örn: Öbürleri şüpheleniyorlar, bir iş çevirdi ama nasıl anlasak diye düşünüyorlardı. -R. H. Karay. |
5863 | iş çığırından çıkmak | amacından saparak düzeltilmesi güç bir durum almak. |
5864 | iş çıkarmak | 1) çok iş yapmak. Örn: Yönettiği bütün toplantılarda, batılı bir metotla kısa zamanda verimli iş çıkarmakta üstüne yoktu. -H. Taner. 2) gereksiz, uğraştırıcı bir işe yol açmak, sorunlara neden olmak. |
5865 | iş dayıya düştü | gayret dayıya düştü. |
5866 | iş değil | 1) bir şeyin çok kolay olduğunu belirten bir söz 2) kınama belirten bir söz. Örn: Bu senin yaptığın iş değil. |
5867 | iş edinmek | 1) bir şeyi görev, meslek olarak kabul etmek. Örn: Yazar mutlaka bir diyeceği olan adam değil, yazmayı kendisine iş edinmiş adamdır. -N. Ataç. 2) bir şeyi kendi uğraşı, sorunu durumuna getirmek. |
5868 | iş görmek | 1) iş yapmak. Örn: Baş üstünde bir ana işlerinizi görür veya çocuklarımızı doğurur, besler ve büyütür. -F. R. Atay. 2) iş yapmaya uygun olmak. |
5869 | iş göstermek | yapması için birine iş vermek, iş buyurmak. |
5870 | iş inada binmek | 1) bir işi yapmakta direnmek 2) zıt görüş ve davranışta ısrar edilmek. |
5871 | iş işten geçmek | bir işi gerçekleştirme imkânı kalmamış olmak. Örn: Gittiği yerlerde soğuk karşılanışını sonradan anlar ama iş işten geçmiş olur. |