| 571 | (birini) dişine kestirmek | birini alt edeceğine veya dövebileceğine inanmak. Örn: Bunlar dişlerine kestirdikleri mahkûma iflahını kesinceye kadar gaddarca saldırırlar. -K. Korcan. |
| 572 | (birini) el üstünde tutmak | bir kimseye çok saygı ve sevgi göstermek. Örn: Ama azdır sanatçılara saygı gösterenler, onları el üstünde tutmak isteyenler. -S. Birsel. |
| 573 | (birini) fena etmek | 1) kötü davranmak 2) kötü bir duruma düşürmek. Örn: Bu koku beni fena etti. |
| 574 | (birini) gafil avlamak | umulmadık, beklenmedik bir zamanda yakalamak, zor duruma düşürmek. Örn: Nasıl sinsice yaklaşmıştı baykuş, düşmanlarını nasıl gafil avlamıştı. -C. Meriç. |
| 575 | (birini) gaza getirmek | birini olmadık bir şey veya hayalî bilgilerle coşturmak, ileri sürmek. |
| 576 | (birini) gır gıra almak (getirmek) | alaya almak. Örn: Baskına dikkat et diye emir yayımlamıştı da gır gıra aldık adamı. -A. İlhan. |
| 577 | (birini) gömleğinden (gömlekten) geçirmek | evlat olarak kabul etmek, evlat edinmek. |
| 578 | (birini) gönülden çıkarmamak | sevilen kimseyi unutmamak. |
| 579 | (birini) görüp gözetmek | korumak, yardım etmek, mukayyet olmak. |
| 580 | (birini) gözü ısırmak | bir kimseyi tanıyacak gibi olmak. |
| 581 | (birini) gözüm görmesin | bana görünmesin, yüzünü görmek istemem anlamında kullanılan bir söz. |
| 582 | (birini) hacı bekler gibi beklemek | büyük bir sabırsızlıkla beklemek. |
| 583 | (birini) haraca kesmek | zorbalıkla para koparmak veya çıkar sağlamak. |
| 584 | (birini) helalliğe almak | biriyle evlenmek. |
| 585 | (birini) hırs basmak | hırslı duruma gelmek. |
| 586 | (birini) hor tutmak | birine karşı küçümseyici, incitici davranışlarda bulunmak. |
| 587 | (birini) hoş tutmak | birine iyi ve sevecenlikle davranmak. |
| 588 | (birini) içine sokacağı gelmek | birini çok sevmek. |
| 589 | (birini) ipe çekmek | asarak öldürmek. |
| 590 | (birini) işe almak | iş yerinde çalıştırmaya başlatmak. |
| 591 | (birini) işe koşmak | birine iş yaptırmak. Örn: Babama varıncaya kadar hepimizi işe koşuyor. -R. N. Güntekin. |
| 592 | (birini) kan boğmak | beynine kan hücumuyla ölmek. |
| 593 | (birini) kanadı altına almak | korumak, himayesine almak. Örn: Yazarları, ressamları, müzikçileri kanatlarının altına alan krallar, padişahlar elbette hesaba sığmaz. -S. Birsel. |
| 594 | (birini) karşısına almak | birinin düşünce ve tutumuna katılmadığını belli etmek. |
| 595 | (birini) kayışa çekmek | argo aldatmak, kandırmak. |
| 596 | (birini) kesintiye almak | biriyle sezdirmeden alay etmek. |
| 597 | (birini) komalık etmek | 1) döverek kıpırdamayacak duruma getirmek 2) mec. çok sinirlendirmek. |
| 598 | (birini) koynuna almak | 1) biriyle beraber yatmak 2) biriyle sevişmek için yatmak. |
| 599 | (birini) kukla gibi oynatmak | 1) birine her istediğini yaptırmak 2) birinin istediğini yapıyor görünerek onu oyalamak. |
| 600 | (birini) kurşuna dizmek | 1) verilen ölüm cezasını askerî bir kıtanın attığı kurşunlarla yerine getirmek. Örn: Sarı çam deresinde bu otuz kadar eşkıyayı kurşuna dizdiler. -Y. Kemal. 2) öldürmek. |