5971 | itibardan düşmek | saygınlığını yitirmek. |
5972 | itibarın sağ olsun | özellikle alışverişlerde kişiye güven duyulduğunda söylenen söz. Örn: Paran kıtsa itibarın sağ olsun. -M. Ş. Esendal. |
5973 | itidalini kaybetmek | aşırılığa kapılmak, soğukkanlılığını yitirmek. |
5974 | itidalini muhafaza etmek | kendini aşırılığa kaptırmamak, kendini tutmak. Örn: Fakat itidalinizi muhafaza etmek şartıyla haber verebilirim. -A. Gündüz. |
5975 | itimat beslemek | güven duymak, güvenmek. |
5976 | itimat telkin etmek | güven vermek. |
5977 | itin götüne (kıçına) sokmak | kaba rezil etmek. |
5978 | itişip kakışmak | birbirini itmek. Örn: Gecikme korkusuyla herkes itişip kakışmakta ise kimsenin aklına gelmez konuşmak. -R. Erduran. |
5979 | iyi etmek | 1) iyileştirmek, hastalıktan kurtarmak 2) uygun, yerinde bir davranışta bulunmak. Örn: Biraz da etrafında olup bitenlere dikkat etsen iyi edersin. -A. M. Dranas. 3) argo soymak, parasını, malını almak. |
5980 | iyi gelmek | 1) yaramak. Örn: Ağrılarıma bu ilaç iyi geldi. 2) giyecek, üstüne olmak, uygun olmak. Örn: Palto üstüne iyi geldi. 3) uğurlu gelmek. |
5981 | iyi gitmek | 1) bir iş yolunda olmak 2) yakışmak. Örn: Bu elbise size iyi gidiyor. |
5982 | iyi gözle bakmamak | hakkında iyi düşünmemek. |
5983 | iyi gün dostu olmak | sadece iyi günlerde görünmek. |
5984 | iyi hoş (ama) | bir görüşe karşıt bir düşünceyi söylerken kullanılan bir söz. |
5985 | iyi iş (doğrusu) | tkz. beğenilmeyen bir olay, bir durum karşısında şaşkınlığı anlatan bir söz. |
5986 | iyi karşılamak | 1) kabul etmek, beğenmek, benimsemek. Örn: Belki babam, güvercinlerin satıldıklarını iyi karşılamayacaktır. -M. Ş. Esendal. 2) ilgi göstermek. |
5987 | iyi ki | güzel bir rastlantı olarak, ne mutlu. Örn: İyi ki o günkü acı ile ölmemişiz. -F. R. Atay. |
5988 | iyi saatte olsunlar | cinler, periler. Örn: Yuvarlak, şen yüzlü, zaman zaman ince ve alaylı ışıldayan bir tanesi iyi saatte olsunlar ile temasta olduğu zaman şaşılaşan kara gözlü, orta yaşlı bir kadın. -H. E. Adıvar. |
5989 | iyiliği dokunmak | yararlı olmak, yararını görmek. |
5990 | iyilik bilmek | kendisine yapılan iyiliği unutmamak. |
5991 | iyilik görmek | maddi, manevi yardım görmek. |
5992 | iyisi mi | yapılacak olanın en doğrusu, en uygun olanı. Örn: İyisi mi, yüz vermemeli ve hatta danslara iştirak etmesine müsaade etmemeli, demiş. -R. N. Güntekin. |
5993 | iyiye çekmek | bir düşünce veya olayı olumlu yönüyle değerlendirmek. |
5994 | iyiye iyi, kötüye kötü demek | hatır için söz söylememek, dürüst olmak. |
5995 | iz bırakmak | etkisini kalıcı duruma getirmek. Örn: Her hareket yahut düşünce, hareket edenin veya düşünenin zihninde bir iz bırakır. -C. Meriç. |
5996 | iz sürmek | 1) izlemek, arkasından gitmek, takip etmek. Örn: Sonradan onun da izini sürüp yerini buldum. -Y. K. Beyatlı. 2) av sırasında hayvanın ayak izlerine bakarak gittiği yeri bulmaya çalışmak. |
5997 | izahatta bulunmak | izahat vermek. |
5998 | izanı yok | anlayışsız, kavrama yeteneği zayıf. |
5999 | izbandut gibi | çok iri, cüsseli (erkek). Örn: Elin izbandut gibi herifiyle dövüşür müyüm? -M. Ş. Esendal. |
6000 | izi belirsiz olmak | iz bırakmadan ortadan çekilmek. |