6031 | kabına sığmamak | duygularına engel olamayıp taşkın davranışlarda bulunmak. Örn: Aynı yazar bu kabına sığamayan oyuncunun el, kol, yüz kıpırtılarını da şöyle dile getirir. -S. Birsel. |
6032 | kâbına varamamak | değerce birinden pek aşağı olmak. |
6033 | kabine çekilmek | Bakanlar Kurulu görevini bırakmak. |
6034 | kabine düşmek | Bakanlar Kurulu herhangi bir sebeple görevini bırakmak zorunda kalmak. |
6035 | kabir azabı çekmek | 1) İslam inancına göre öldükten sonra mezarda azap çekmek. Örn: Kabir azabı çeken ölülerin inlemelerini ibretle dinlediler. -İ. O. Anar. 2) mec. çok sıkılmak, üzülmek. |
6036 | kabuğu dışına çıkmak | içinde bulunduğu ortam veya durumdan ayrılmak. |
6037 | kabuğuna çekilmek | dışarısı ile olan ilişkilerini kesmek, kimse ile görüşmemek. Örn: Arkadaşı, hükûmet aleyhine konuşmaya başlayınca Fuat kabuğuna çekilmek lüzumunu duyar ve başını önüne eğip susmasını bilirdi. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
6038 | kabuğunu çatlatmak (kırmak) | içinde bulunduğu güç, olumsuz veya kötü durumdan kurtulup rahatlamak. |
6039 | kabuk bağlamak (tutmak) | üstünde kabuk oluşturmak, kabuklanmak. Örn: Hani, insanın bir yerinde bir çıban çıkar da kabuk tutar. -B. Felek. |
6040 | kabuk gibi | sağlam, sert (kumaş). |
6041 | kabuksuz yumurtlatmak | bir işi ivedilikle yaptırıp eksik kalmasına yol açmak. |
6042 | kabul görmek | kabul edilmek, onaylanmak. Örn: Vergin'in lakabı da sessizce kabul gördü Galata'nın düğüm düğüm dolaşık semalarında. -E. Şafak. |
6043 | kaburgaları çıkmak (sayılmak) | çok zayıf olmak. |
6044 | kâbus basmak (çökmek) | 1) kötü rüya görmek 2) büyük sıkıntı, korku duymak. |
6045 | kâbus görmek | 1) korkulu rüya görmek 2) büyük sıkıntı, korku duymak. |
6046 | kaç baharın yoğurdunu yemek | çok yaşamak, ömrü uzun olmak. Örn: Hacı Kalfa kaç baharın yoğurdunu yemiştir, bilirsin sen? -R. N. Güntekin. |
6047 | kaç para eder? | değeri nedir? anlamında kullanılan bir söz. |
6048 | kaç paralık (adam veya şey) | değersiz. |
6049 | kaç parça olayım! | birçok iş karşısında, hangi birine yetişeyim! anlamında kullanılan bir söz. |
6050 | kaç zamandır | belirsiz fakat çok zamandan beri, çoktan beri anlamında kullanılan bir söz. |
6051 | kaça patlamak? | ne kadara mal olmak, fiyatı ne olmak? |
6052 | kaçacak delik aramak | korku ile saklanacak yer aramak. Örn: O adam onları aşağıladıkça utancından kaçacak delik arayan Âşık Ali'ye acıyordu. -Y. Kemal. |
6053 | kaçak güreşmek | 1) asıl konuya girmeksizin başka şeylerden söz etmek 2) politikada sık sık düşünce değiştirip esas amacını gizlemek. |
6054 | kaçamak yapmak | hoş görülmeyen şeyi gizlice ara sıra yapmak. Örn: Fakat yeni görevini de ihmal edip fırsat buldukça Galata meyhanelerine kaçamak yapması balyosun sabrını taşırdı. -İ. O. Anar. |
6055 | kaçmaktan kovalamaya vakit olmamak | önemli işler yüzünden başka işlere yetişememek. |
6056 | kadastroya geçmek | kadastrosu yapılmak. |
6057 | kadeh kaldırmak | herhangi birini veya bir şeyi onurlandırmak için içmeden önce kadehleri yukarı kaldırmak. Örn: Localarda kadınlar erkekler, kadeh kaldırıyorlar, gülüşüyorlardı. -N. Cumalı. |
6058 | kadeh tokuşturmak | içki içerken kadehleri karşılıklı olarak birbirine dokundurmak. |
6059 | kadere boyun eğmek | yazgısını, talihini kabul etmek. |
6060 | kadidi çıkmak | 1) çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek. Örn: Sıtmalı arabacıların titredikleri, cılız, kadidi çıkmış öküzlerin iç ezici bir şekilde düşündükleri görülürdü. -S. F. Abasıyanık. 2) iskeleti görünmek. |