6061 | kadife gibi | yumuşak, pürüzsüz ve parlak (ses, ten vb.). |
6062 | Kadir Gecesi doğmuş | çok şanslı, kısmetli kimseler için söylenen bir söz. |
6063 | kadrini anlamak | değerinin farkına varmak. Örn: Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor. -P. Safa. |
6064 | kadrini bilmek | değerini bilmek, yararlanmak. Örn: Onun kadrini iyi bilenler de var. -A. Ş. Hisar. |
6065 | kadük olmak (kalmak) | 1) değerini yitirmek 2) yasama meclisinin değişmesi ile önceden sunulan yasa tasarıları değerini yitirmek. |
6066 | kafa (kafasını) dinlendirmek | tasa veya zihni yoran sorunlardan kendini uzaklaştırmak. Örn: Kırmak da istemiyorum zavallı garibancığı, ama ben de buraya kafamı dinlendirmeye geldim. -M. İzgü. |
6067 | kafa (kafasını) karıştırmak | önceki düşüncelerini altüst etmek. |
6068 | kafa (kafasını) şişirmek | gürültü veya gevezelikle bir kimseyi tedirgin etmek. Örn: Kafamızı şişirmeyi sürdürecekti ki, cep telefonum çalmaya başladı. -A. Ümit. |
6069 | kafa (kafasını) ütülemek | argo çok laf edip tedirgin etmek. Örn: Evi satacağım ama içinde kiracı varken müşteri bulamıyorum diye kafamızı ütülemeye başladı. -S. Dölek. |
6070 | kafa (kafayı veya kafasını) dinlemek | 1) zihni yoran sorunlardan uzak kalmak 2) sessiz, sakin kalmak. Örn: Bir dakika kafamı dinleyip başka şeylerden bahsetmek ihtiyacı duyduğum zaman... -S. F. Abasıyanık. |
6071 | kafa (kafayı) çekmek | argo kafayı çekmek. Örn: Benimle kafa çekmenin onlar için pek keyifli olduğunu sanmıyorum. -E. Bener. Ona birisi kafayı çekmekte olduğunu söyleseydi, kılı bile kıpırdamazdı. -S. F. Abasıyanık. |
6072 | kafa atmak | kavga sırasında karşıdakinin yüzüne, sert ve şiddetli bir biçimde kafayla vurmak. |
6073 | kafa cilalamak | tkz. içki içmek. Örn: İpini koparmış aylakla, çiçeği burnunda asistan, dejenere mirasyedi ile ağır işçi, burada dirsek dirseğe kafa cilalardı. -H. Taner. |
6074 | kafa eskitmek | zihni yoran sorunlarla sürekli uğraşmak. Örn: Ne gücünü aşan meseleler için çene yormaya, kafa eskitmeye niyeti vardı ne de kendi başarısızlıkları için suçlu aramaya... -T. Buğra. |
6075 | kafa göz yarmak | beceriksizlik göstermek. |
6076 | kafa kafaya vermek | 1) iki veya birkaç kişi bir kenara çekilip konuşmak. Örn: Şimdi, isterseniz, kafa kafaya verip topunuz birden, yahut topunuzun namına içinizden birisi cevap versin. -N. Hikmet. 2) dayanışmak. |
6077 | kafa kalmamak | zihin yorularak çalışmaz olmak. |
6078 | kafa patlatmak | bir konu üzerinde pek çok düşünmek. Örn: Sen sabahtan akşama kadar rahat rahat oturuyorsun, ben kafa patlatıyorum. -H. E. Adıvar. |
6079 | kafa sallamak | 1) ikaz etmek için başını iki yana veya öne arkaya hafifçe eğmek 2) baş sallamak 3) doğru veya yanlış her şeye evet demek. |
6080 | kafa tutmak | boyun eğmemek, karşı gelmek, diklenmek. Örn: Hocalara, amirlere, büyüklere kafa tutmak sökmezdi. -R. N. Güntekin. |
6081 | kafa yapmak | argo dalga geçmek. |
6082 | kafa yok! | akıl, düşünce yok anlamında kullanılan bir söz. |
6083 | kafa yormak | bir iş, bir konu üzerinde çokça düşünmek. Örn: Oynarken yaptığı hatalar üstüne kafa yoruyor, sonra yığınla düş kuruyordu. -N. Cumalı. |
6084 | kafadan atmak | bir konu üzerinde inceleme yapmadan rastgele konuşmak, uydurmak, yalan söylemek. |
6085 | kafakola almak | 1) sp. güreşte kafa ve kolu birlikte kavrayarak rakibi çevirmek 2) mec. etkisi altına alıp kandırmak. |
6086 | kafası (kafasına) takılmak | zihni bir şeyle sürekli olarak uğraşmak. Örn: Bu soru kafasına takıldıkça gülüşü mide spazmı geçirir gibi oluyordu. -T. Buğra. |
6087 | kafası almamak | 1) anlayamamak, kavrayamamak 2) zihin yorgunluğu sebebiyle anlayamaz duruma gelmek 3) olabileceğine inanmamak. |
6088 | kafası bulanmak | bir olay karşısında aklı karışmak, anlayamaz, kavrayamaz duruma gelmek. |
6089 | kafası dolmak | zihninde çeşitli konular birikmek. Örn: Kafası daha o yıllarda özgürlük ve eşitlik fikirleriyle dolmuştu. -H. Topuz. |
6090 | kafası dönmek | 1) sıkışık bir durumda sersemlemek 2) kızıp öfkelenmek. |