6421 | kaş göz etmek | kaş ve göz işaretleriyle bir şey anlatmaya çalışmak. |
6422 | kaş göz işareti yapmak | kaş ve gözle bir şeyler anlatmak, dikkat çekmek. Örn: Murat Bey konuşurken bana kaş göz işaretleri yapıyor, bir yandan da kahkahalarla gülüyor. -R. N. Güntekin. |
6423 | kaş yapayım derken (yaparken) göz çıkartmak (çıkarmak) | işi düzelteyim derken büsbütün bozmak. |
6424 | kaş yıkmak | kaş çatmak. Örn: El yanında yıkar gider kaşını / Tenhalarda gülüşünü sevdiğim -Ruhsati. |
6425 | kaşı (kaşları) çatılmak | öfkelenmek, kızmak. Örn: Babam kaşları çatılmış, başını sallayarak izliyor bizi. -A. Ümit. |
6426 | kaşık atmak (çalmak) | iştahla veya çabuk yemek. |
6427 | kaşık kadar | çok küçük. Örn: Hastalanınca yüzü kaşık kadar kaldı. |
6428 | kaşık sallamak | yemek yemek. Örn: Gençler tarhana aşına kaşık salladılar. -N. Araz. |
6429 | kaşıkla verip kepçeyle geri almak | yaptığı bir iyiliğin acısını çıkarırcasına davranmak. |
6430 | kaşıkla yedirip sapıyla (gözünü) çıkartmak | yaptığı bir iyiliği hiçe indirecek kötülükte bulunmak. |
6431 | kaşını gözünü eğmek | kızgın bir durumdayken kaş çatmak. |
6432 | kaşının altında gözün var dememek | gözünün üstünde kaşın var dememek. |
6433 | kaşla göz arasında | kimsenin sezmesine imkân vermeyecek kadar kısa bir zaman içinde, çok çabuk. Örn: Kuzum, kaşla göz arasında ne zaman geldin ve ne zaman kaybettin paranı? -N. F. Kısakürek. |
6434 | kaşlarını çatmak | kızmak, öfkelenmek. Örn: Dönüp ardına baktı, bakmasıyla kaşlarını çatması bir oldu, yüzü kararıverdi. -B. Günel. |
6435 | kat çıkmak | yapıya kat eklemek. |
6436 | katakulli okumak | yalan söylemek, palavra atmak. Örn: Her seferki gelişinde bu katakulliyi okursun fakat sözün ardı hep boşa çıkar. -H. R. Gürpınar. |
6437 | katakulliye gelmek | tuzağa düşmek. |
6438 | katakulliye getirmek | tuzağa düşürmek. |
6439 | katana gibi | iri yarı (kadın). |
6440 | katıla katıla ağlamak | aşırı derecede ağlamak. Örn: Meğer aradan birkaç ay geçecek ve yine o evde, yine gözlerimizden yaşlar akarak katıla katıla ağlayacakmışız. -Y. Z. Ortaç. |
6441 | katıla katıla gülmek | aşırı derecede gülmek. Örn: Bir kahveye yolu düşmüş, kahvede oturanların hepsi katıla katıla gülüyorlarmış. -B. R. Eyuboğlu. |
6442 | katır gibi | inatçı (kimse). |
6443 | katır kuyruğu gibi kalmak | bir işte ilerlemeden kalmak. |
6444 | katır tepmişe dönmek | çok hırpalanmak, perişan duruma düşmek, felaketin nereden geldiğini anlayamamak. |
6445 | katkıda bulunmak | bir şeyin oluşmasına, gelişmesine veya gerçekleşmesine emek, bilgi, para vb. ile yardım etmek. Örn: Bu kitaba kendileri ayrımında olmasalar da pek çok insan katkıda bulundu. -E. Atasü. |
6446 | katmerli katmerli gülmek | üst üste ve ara vermeden aşırı derecede gülmek. Örn: Harun sarhoşluğun sinirliliğiyle yine göbek ve gerdan titreterek katmerli katmerli gülmeye başladı. -H. R. Gürpınar. |
6447 | katran gibi | karaya yakın koyu renkte. Örn: Gece karanlığından daha kesif, katran gibi karanlık bir mübarek daire... -H. R. Gürpınar. |
6448 | katresi kalmadı (yok) | hiç kalmadı, hiç yok. |
6449 | kav gibi | 1) kolaylıkla tutuşacak durumda olan 2) kuru ve gevrek. |
6450 | kavanoz dipli dünya | üzülmemeyi, biraz boş vermeyi, rahat bir biçimde yaşamayı anlatan söz. |