Türkçe Deyimler - XML


IDDeyimAnlamı
6751 kısıntı yapmak1) tutumlu davranmak 2) azaltmak. Örn: “Bu durum, ister istemez evi doldurup boşaltanlarda da kısıntı yapmamızı gerektiriyordu.” -A. Ağaoğlu.
6752 kıskacında olmakbir konu üzerinde iki taraftan da sıkıştırılıp sıkıntılı duruma düşmek.
6753 kıskıvrak yakalamak (bağlamak)1) kurtulamayacak veya çözülemeyecek biçimde tutmak, sımsıkı tutmak. Örn: “Gecelerden bir gece, birkaç yeniçeri onu kıskıvrak yakaladı.” -İ. O. Anar. 2) mec. tamamen etkisi altında kalmak, bir şeyle sürekli meşgul olmak. Örn: “Amma yalnız bu olmadı, ben
6754 kısmet (kısmeti) çıkmakevlenme teklifi almak. Örn: “Zavallı kızın kısmeti çıkmış, kendine sormadan, danışmadan hemen vermişler.” -Ö. Seyfettin.
6755 kısmet beklemekevlenmeyi, evleneceği kimseyi beklemek. Örn: “Şimdi genç değil, şöyle kırkını, kırk beşini aşmış, efendiden, ağırbaşlı bir kısmet bekliyor.” -H. Taner.
6756 kısmeti açılmak1) kazancı artmak, bolluğa ermek 2) kendisiyle evlenmek isteyen biri çıkmak.
6757 kısmeti ayağına (kadar) gelmekbeklenmeyen bir nedenle kazançlı bir durumla karşılaşmak.
6758 kısmeti bağlanmakistediği hâlde evlenememek.
6759 kısmeti kapanmak1) kazancı azalmak 2) kendisiyle evlenmek isteyen biri çıkmamak.
6760 kısmeti kesilmekdaha önceden kendisine nasip olan bir şey artık nasip olmamak. Örn: “Çöp tenekeleri modernleşip metal sandıklara dönüşünce bu zavallıların çöp tenekelerinden de kısmeti kesildi.” -A. Boysan.
6761 kısmetine mâni olmakkazancına veya evlenmesine engel olmak.
6762 kısmetini ayağıyla tepmekkavuşacağı iyi bir durumu, değerini bilmeyerek istememek.
6763 kısmetini bağlamakbir inanışa göre büyü ile evlenmesine engel olmak.
6764 kıssadan hisse almak (çıkarmak)anlatılan bir olaydan ders almak. Örn: “O zaman, diplomatlar bu kıssadan lazım gelen hisseyi çıkarmasını bilmişler miydi? Ne gezer!” -Y. K. Karaosmanoğlu.
6765 kıstas tutmakölçü olarak almak.
6766 kış basmakkışın şiddetli soğukları başlamak.
6767 kış yapmakhava çok soğuk ve karlı olmak.
6768 kışı geçirmekkış mevsimini bir yerde geçirmek.
6769 kıtır atmak argo yalan söylemek. Örn: “Kim dedi bunu sana, Kâmil Bey mi? Boş ver kardeş, inanma sakın, kıtır atıyorlar, moralimizi bozmak istiyorlar.” -A. İlhan.
6770 kıtır kıtır kesmekbıçak veya kesici bir aletle acımaksızın yaralamak veya öldürmek.
6771 kıtıra almak argo alay etmek.
6772 kıtlıktan çıkmışdoymak bilmeyen.
6773 kıtlıktan çıkmış gibi yemekdoymak bilmezcesine yemek.
6774 kıvamına (kıvama) gelmekkıvamını bulmak. Örn: “Kâhya, vakit gayri Süleyman, haber saldık gelecekler, pamuklar da kıvamına geldi, demişti.” -S. Kocagöz. “Dışarıda şimşekler çakıp gök gürülderken koyunlar kızarmaya başlamış, kazanlar dolusu hoşaf çoktan kıvama gelmişti.” -İ. O. A
6775 kıvamını bulmakgerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, en uygun anında olmak. Örn: “Yumurtayla zeytinyağı kıvamını bulunca bir kaşıkla onu soğumuş levreğin üstüne gezdireceksin.” -O. V. Kanık.
6776 kıvanç duymak1) övünmek 2) sevinmek, mutlu olmak. Örn: “Daha sonra olacakları harfiyen bilmeme rağmen, ben bile kıvanç duyardım o an orada bulunmaktan.” -E. Şafak.
6777 kıvrım kıvrım kıvranmak1) çok acı çekerek kıvranmak 2) yalvarma, sıkıntı vb. bir sebeple çok kıvranmak.
6778 kıyak geçmek (çekmek)maddi ve manevi destek olmak.
6779 kıyak kaçmak argo çok uygun düşmek, yakışık almak.
6780 kıyamet kopmak1) kıyamet günü gelmek 2) mec. bir yerde çok gürültü ve telaş olmak.

* Görseller ve İçerik tekif hakkına sahip olabilir