Türkçe Deyimler - XML


IDDeyimAnlamı
6841 kitaba el basmakkutsal kitap üzerine elini koyarak ant içmek.
6842 kitabı kapamakherhangi bir konu ile ilgiyi kesmek.
6843 kitabında yer almamakaklına ve mantığına aykırı düşmek.
6844 kitap (kitaplar) devirmek (devretmek)bir veya birden çok kitabı başından sonuna kadar okuyup bitirmek. Örn: “... zengin bir tasvir ve izah yapabilmek için evde kitaplar devirdi.” -M. Ş. Esendal.
6845 kitapta yeri olmakdin veya yasa kitaplarında bulunmak, konusu geçmek.
6846 koca bulmakkız veya kadın kendisi ile evlenecek bir erkek bulmak. Örn: “Üstelik kadının adı da çıktı, bir daha koca bulamadı.” -R. H. Karay.
6847 kocakarılığı tutmakgeçimsiz, inatçı, şirret yaşlı bir kadın gibi davranmak. Örn: “Fakat kocakarılığı tutup kavgaya başlayınca Allah saklasın!” -R. N. Güntekin.
6848 kocaya gitmekevlenmek. Örn: “Harfleri okuyup yazamadan on üçümde kocaya gidecektim.” -A. Kulin.
6849 kocaya kaçmakkız ailesinin izni olmadan ve nikâhlanmadan bir erkekle kaçmak. Örn: “Büyük kızı kocaya kaçtığı zaman küçükleri on iki dönüm tarlanın hakkından gelecek kadar yetişkindiler.” -N. Cumalı.
6850 kocaya varmakkız, kadın evlenmek. Örn: “On üç yaşındayken altmış altı yaşında bir kocaya vardığı için izdivaç denen şeyden nefret etmişti.” -Ö. Seyfettin.
6851 kocaya vermekkız veya kadını evlendirmek.
6852 koçan bağlamakmısırda koçan oluşmak.
6853 kodese tıkmakcezaevine sokmak. Örn: “Belki kodese tıkarlar, hazır olsun.” -S. F. Abasıyanık.
6854 kodesi boylamakcezaevine girmek.
6855 kof çıkmakbir kimsenin bilgisiz, değersiz, işe yaramaz biri olduğu anlaşılmak.
6856 kokusu çıkmakgizli tutulan bir iş anlaşılmak. Örn: “Bir yerden kokusu çıkarsa baban vasıtasıyla önlemek isteyecekler.” -S. Ali.
6857 kokusunu (koku) almak (duymak)1) bir nesnenin kokusunu algılamak. Örn: “Yaz yağmuru yağdığı vakit burada toprağın güzel kokusunu duymak mümkündür.” -M. Ş. Esendal. 2) mec. gizli tutulan bir şeyi sezmek. Örn: “Yılların gazetecisisin oğlum, iyi haberin kokusunu kilometrelerce uzaktan
6858 kol atmak1) bitkinin gövdesinden ayrılan bir dal bir yöne uzanmak 2) mec. çevreye yayılmak, genişlemek, ulaşmak, uzanmak.
6859 kol gezmek1) güvenlik amacıyla dolaşmak. Örn: “Bunlar şehir subaşısının adamları, dizdarlardı. Kol geziyorlardı.” -Ö. Seyfettin. 2) dolaşmak. Örn: “İnsanı üşütmeyen, ılık gezginci bir yağmur bulutu ağır ağır kol geziyordu.” -T. Dursun K. 3) mec. kötü durum ve dav
6860 kol uzatmakyayılmak, ulaşmak.
6861 kol vermekdestek olmak.
6862 kol vurmakdolaşmak.
6863 kola çıkmakhırsız, polis vb. faaliyete geçmek, işe başlamak. Örn: “Polis düdükleriyle yeniden fırladım. Meğer hırsızlar kola çıkmış.” -R. Akyavaş.
6864 kolaçan etmek1) çevrede olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak. Örn: “Çevremizi bir kolaçan edelim hele nerde olduğumuzu iyice anlayalım.” -T. Oflazoğlu. 2) bir şeye öğrenmek amacıyla kısaca bakmak, göz atmak. Örn: “Etrafı kolaçan ederken yapmaya kalkıştığım işin saç
6865 kolayını bulmakkolay bir biçimde yapma yolunu bulmak. Örn: “Lakin erler onu da yakalamanın kolayını bulmuşlardı.” -A. N. Asya.
6866 kolları kopmakağır bir şey taşımaktan veya çok iş yapmaktan yorulmak.
6867 kolları sıvamakbir iş yapmaya güçlü bir biçimde, istekle hazırlanmak. Örn: “Selami de kolları paçaları sıvayıp Ali Naci'nin yardımına koşmuştu.” -Y. Z. Ortaç.
6868 kollarını sallaya sallaya gelmekhiçbir şey getirmeden gelmek.
6869 kollarının arasına almakkucaklamak. Örn: “Beni kollarının arasına alıyor, saçlarımı okşuyor.” -H. Z. Uşaklıgil.
6870 kolpoya düşmek (gelmek)oyuna gelmek.

* Görseller ve İçerik tekif hakkına sahip olabilir