7021 | kulağına inanmamak | duyduklarının doğruluğundan şüphe etmek. Örn: Kulaklarıma inanamıyordum, bu kadar narin, bu kadar nahif bir vücutta böyle bir ruh... -Ö. Seyfettin. |
7022 | kulağına kar suyu kaçırmak | dolaylı olarak duyurmak. |
7023 | kulağına kar suyu kaçmak | bir duyum almak. |
7024 | kulağına koymak (sokmak) | bir duruma veya söze hazırlamak için önceden kısaca anlatmak, düşünce aşılamak, telkin etmek. Örn: Bunu Bayram ağanın kulağına koydular. -H. E. Adıvar. |
7025 | kulağına küpe olmak (etmek) | başa gelen bir durumdan alınan dersi unutmamak. Örn: Bu sözümü kulağına küpe et kızım! -R. N. Güntekin. |
7026 | kulağını açmak | dikkatle dinlemek. |
7027 | kulak (kulağını) tırmalamak | kulağı rahatsız etmek. Örn: Evde kimse yoktu sözü kulağını tırmaladı. -M. Ş. Esendal. |
7028 | kulak arkası (ardı) etmek | dikkate almamak, göz önünde tutmamak. Örn: Bazıları hava kirlenmesinde olduğu gibi bu eleştirileri kulak ardı ediyorlar. -H. Taner. |
7029 | kulak asmak | önem vermek, dinlemek. Örn: Bunların sözlerine ne diye kulak asıyor, ona göre yapacağın işi kestiriyorsun? -M. Ş. Esendal. |
7030 | kulak kabartmak | belli etmemeye çalışarak dinlemek. Örn: Karanlıkta, uyuyup uyumadığını anlayabilmek için tüm seslere kulak kabartarak yanına uzandım. -E. Şafak. |
7031 | kulak kesilmek | büyük bir dikkatle dinlemek. Örn: Çok kızgın bir fikir çarpışmasının üzerine gelmişim, kulak kesildim. -İ. H. Baltacıoğlu. |
7032 | kulak kıvırmak | domatesin olgunlaşmasını sağlamak için işlem yapmak. |
7033 | kulak misafiri olmak | yanında konuşulanları konuşmaya katılmadan dinlemek. Örn: Her önünden geçtiğim insanın söylediklerine kulak misafiri oluyorum. -O. V. Kanık. |
7034 | kulak tutmak | dinlemek, işitmek istemek. |
7035 | kulak vermek | merak edip dinlemek, işitmeye çalışmak. Örn: Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın / Bir vatan kalbinin attığı yerdir -N. H. Onan. |
7036 | kulakları dolmak | aynı şeyi dinlemekten usanmak. |
7037 | kulakları paslanmak | çoktan beri müzik dinlememiş olmak. |
7038 | kulakları patlatmak | Gürültüyle rahatsız etmek. Örn: Kulakları patlatan bir ses bütün ormanı, bütün kuşları, bütün dünyayı susturdu. -M. Ş. Esendal. |
7039 | kulaklarına kadar kızarmak | çok utanmak. |
7040 | kulaklarını dikmek | hayvan dikkat kesilmek. |
7041 | kulaklarının pasını gidermek | çoktan beri dinlememişken müzik dinlemek. |
7042 | kulis yapmak | 1) herhangi bir toplulukta oturumlar dışında gizli çalışmalar yapmak 2) bir amaca ulaşabilmek için ilgili kişiler arasında özel çalışma yapmak. |
7043 | kulp takmak | bir kimseyi, bir şeyi kusurlu göstermek için bahane, kusur bulmak. Örn: Başa çıkılmaz kötülerle, her meziyete kulp takarlar. -C. Meriç. |
7044 | kulpunu bulmak | yapılacak uygunsuz bir iş için, yasallığı tartışılabilecek bir çözüm yolu bulmak. Örn: Öbür seferler arkasında Servet Bey vardı bir kulpunu bulur, uzattırıverirdi mühletleri. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
7045 | kuluçka olmak | dişi kuş yumurtaya yatma zamanı gelmek. |
7046 | kuluçkaya oturmak (yatmak) | genellikle dişi kuş yavru çıkarmak için yumurtaların üzerine yatmak. |
7047 | kulun atmak | kısrak veya eşek yavru düşürmek. |
7048 | kulunç girmek | bir organda veya vücut bölgesinde birdenbire veya şiddetli sancı oluşmak, tutulmak. Örn: Ayağıma fena kulunç girdi diye topallayarak onları takip etti. -B. Felek. |
7049 | kulunç kırmak | ağrıyan yeri ovmak. |
7050 | kum dökmek | idrar yoluyla böbreklerde oluşan kum taneciklerini vücuttan atmak. |