7741 | ne diye? | nasıl bir düşünceyle, niçin? Sen bundan on yıl önce kişiliğini bulmuştun, ne diye bunu bırakıp başka şeyler arıyorsun? -B. R. Eyuboğlu. |
7742 | ne fayda | iş işten geçtikten sonra alınan boş önlemler için neye yarar anlamında kullanılan bir söz. |
7743 | ne gam | üzülmeye gerek yok. |
7744 | ne gezer | bulunmaz, yoktur. Örn: Kâr mı, ne gezer efendim? Hatta ziyanına satıyordu. -Halikarnas Balıkçısı. |
7745 | ne gibi? | nasıl, ne türlü? |
7746 | ne gözle bakmak | 1) inancını belirtir biçimde bakmak 2) değerlendirmek. |
7747 | ne güne duruyor? | 1) ... varken başka şey gerekmez. Örn: Biz ne güne duruyoruz? 2) şimdi yapmazsa ne zaman yapacak? |
7748 | ne günlere kaldık! | zamanın olaylarından yakınma anlatan bir söz. |
7749 | ne haber? | 1) herhangi bir bilgi var mı? 2) ne var ne yok 3) alay senin hiçbir şeyden haberin yok anlamında kullanılan bir söz. Örn: O, başkalarıyla geziyormuş, ne haber? |
7750 | ne hacet | gereksiz, gerek yok. Örn: Bir gamlı hazanın seherinde / Israra ne hacet yine bülbül? -A. Haşim. |
7751 | ne haddine! | ona mı düşmüş, ona mı kalmış, ona düşmez. Örn: Böyle yazı yazmak onun ne haddine! |
7752 | ne hâlde? | hangi durumda? |
7753 | ne hâli varsa görsün | öğüt ve uyarı dinlemeyenler için ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmez anlamında kullanılan bir söz. Örn: Boş ver ne hâlleri varsa görsünler, ben bu heriflere bulaşamam. -A. Ümit. |
7754 | ne hesaba gelmek ne de kantara | elle tutulur olmamak, tutarlı ve sağlam görünmemek. Örn: Anlattıkların ne hesaba gelir ne de kantara. |
7755 | ne hikmetse (hikmettir) | 1) bilmezlikten gelinen durumlarda kullanılan bir söz. Örn: Elektrik ampulü ne hikmetse hep bozulmuş olurdu. -H. Taner. 2) bilinmeyen bir sebepten ötürü. Örn: Zira dünkü yemekte ne hikmetse Ethel, durup dururken dil değiştirmeye karar verdi ya da her |
7756 | ne idiği belirsiz | ne olduğu, soyu sopu belirsiz. Örn: Ben âdeta bu ne idiği belirsiz herife gittikçe ısınıyorum. -O. C. Kaygılı. |
7757 | ne imiş? | ne değeri var? |
7758 | ne istediğini bilmek | amacını kesin ve kararlı bir biçimde belirlemek. Örn: Ne istediğini bilen iradeli bir kişiliği ve dişiliği vardı. -H. Taner. |
7759 | ne iyi! | mutluluk ve beğenme anlatan bir söz. |
7760 | ne kadar | 1) nicelik bakımından miktar, ölçü, fiyat, zaman anlamlarıyla soru bildiren bir söz. Örn: İlçelerinde ne kadar dernek varsa hepsini harekete geçirdiler. -A. Kulin. 2) çok, oldukça. Örn: Bizim arkadaşın ne kadar bahtlı büyük anası varmış. -M. Ş. Esen |
7761 | ne kadar olsa | ne de olsa, sonuçta. Örn: Eh ne kadar olsa anadır. Ben de acıdım. -M. Ş. Esendal. |
7762 | ne kadar varsa | hepsi, tamamı. |
7763 | ne lazım | niçin ilgileniyorsun, ilgilenme. |
7764 | ne mal olduğunu bilmek (anlamak) | birinin nasıl bir nitelikte, yetenekte ve yaradılışta olduğunu bilmek, kestirmek. Örn: Büyük hanım, bir bakışta onun ne mal olduğunu anlamıştı. -R. N. Güntekin. |
7765 | ne mene | ne çeşit, ne türlü. Örn: Deve kuşunun boyunu bosunu, biçimini, ne mene bir hayvan olduğunu bilirsiniz. -N. Hikmet. |
7766 | ne mümkün | olacak şey değil, imkânsız. Örn: Görüp de sevmemek ne mümkün seni / Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin -O. S. Orhon. |
7767 | ne münasebet! | öyle şey mi olur, ilgisi yok. Örn: Ümit, ideal, şahsiyet dediğiniz zaman da hep aynı şeyleri mi anlıyorsunuz? Ne münasebet! -P. Safa. |
7768 | ne od var ne ocak | yoksulluk ve perişanlık içinde anlamında kullanılan bir söz. |
7769 | ne olacak! | ne değeri var, önemi yok. |
7770 | ne olduğunu bilememek | şaşırmak, aklı başından gitmek. |