7771 | ne oldum delisi olmak | ummadığı bir duruma ulaşan kimse çok şımarmak. |
7772 | ne olur (olursun, olursunuz) | yalvarırım, lütfen, rica ederim anlamında kullanılan bir söz. Örn: Ah ne olur büyük bir adam çıksa da sanatı da böyle tarif etseydi. -B. R. Eyuboğlu. |
7773 | ne olur ne olmaz | her ihtimali düşünmek gerekir anlamında kullanılan bir söz. Örn: Bir ara ne olur ne olmaz deyip frenleri, fren balatalarını gözden geçirdik. -F. Otyam. |
7774 | ne olursa olsun | her durumda, olumlu veya olumsuz bütün şartlarda anlamında kullanılan bir söz. Örn: Ne olursa olsun tahtı ele geçirmek amacını gütmüyorum ben. -T. Oflazoğlu. |
7775 | ne oluyor? | ne gereği var veya ne karışıyor? |
7776 | ne pahasına olursa olsun | 1) ne büyük özveri isterse istesin anlamında kullanılan bir söz 2) her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak anlamında kullanılan bir söz. Örn: Emin olduğu tek şey, gerçekten ne pahasına olursa olsun, artık bir daha geri dönmeyeceğiydi. -M. Mungan |
7777 | ne söylüyorsun? | 1) söylediğine dikkat ediyor musun? anlamında kullanılan bir söz 2) gerçek mi? doğru mu? anlamında kullanılan bir söz. |
7778 | ne Şamın şekeri ne Arapın zekeri (yüzü) | yararı olsa bile istenmeyen kimseler için söylenen bir söz. |
7779 | ne var ki | aralarında aykırılık bulunan cümleleri bağlamaya yarayan bir söz, ama, fakat, lakin, gelgelelim. Örn: Ne var ki bunları şimdiye kadar kimseye anlatmadığım için uygun ifadeyi bulmakta zorlanıyorum. -İ. O. Anar. |
7780 | ne var ne yok | 1) ne haberler var, işler nasıl? 2) olanların bütünü. Örn: İş, hemen ne var ne yok yüklenip yola çıkmaya kalıyordu. -S. F. Abasıyanık. |
7781 | ne yapıp yapıp | her ne durumda olursa olsun bir çözüm yolu bularak. Örn: Seni ne yapıp yapıp memleketine göndereceğim. -F. R. Atay. |
7782 | ne yaptığını bilmemek | aklı başında olmadığından bilinçsizce davranmak. |
7783 | ne yazar | argo hükmü olur mu? değeri var mı? Tut ki para babası olduk, kültür ve sanat alanında bir karış yol alamazsak bütün bunlar ne yazar? -H. Taner. |
7784 | ne yazık ki | üzülerek belirtelim ki. Örn: Ne yazık ki bu görüşleri bozuk kimselerin gördükleri ekseriya mukavva heykellerdir. -A. H. Çelebi. |
7785 | ne yüzle | hiç utanmadan, sıkılmadan. |
7786 | necat bulmak | kurtulmak. |
7787 | neci oluyor! | niçin karışıyor, ona ne? Sen neci oluyorsun, kendi işine bak! |
7788 | nedamet duymak (getirmek) | pişman olmak. Örn: Ben şimdi nedamet getirdim. -P. Safa. |
7789 | neden olmak | bir şeyin olmasına veya ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak. |
7790 | nedir ki | 1) şu var ki. Örn: Nedir ki onların sözü pek dinlenmez. 2) hangi nedenle? 3) önemsiz, değersiz. |
7791 | nefes aldırmamak | dinlenmesine fırsat vermemek, aralık vermemek. |
7792 | nefes almak | 1) havayı ciğerlerine çekmek, soluk almak. Örn: Nefes aldıkça içime kurum ve is kokusu doluyor sanıyorum. -R. E. Ünaydın. 2) dinlenmek 3) ferahlamak, rahatlamak. Örn: Bu telgrafı okur okumaz, geniş bir nefes aldım. -Y. K. Karaosmanoğlu. 4) mutlu bir |
7793 | nefes çekmek | 1) sigara veya başka bir şeyin dumanını içine çekmek. Örn: Ramazan sigarasının izmaritinden birkaç nefes çekti. -Ç. Altan. 2) esrar içmek. |
7794 | nefes darlığı çekmek | solumada sıkıntı yaşamak. Örn: Nefes darlığı çeker, sık sık tedavi olmak için başka şehirlere gider gider gelirdi. -A. Kulin. |
7795 | nefes etmek | boş bir inanışa göre, rahatsızlığı, illeti geçirmek için okuyup üflemek. Örn: Ahalinin büyük bir kayıtsızlıkla çiçek ismini verdiği frengiye nefes eder, tütsü yapardı. -R. H. Karay. |
7796 | nefes nefese kalmak | soluğu tıkanacak gibi olmak. Örn: Delikanlı, sonunda gömleği terden sırtına yapışıp nefes nefese kaldığı bir an, gömleğinin yeniyle alnının terini silerek oyunu bıraktı. -N. Cumalı. |
7797 | nefes tüketmek | uzun uzun ve boş konuşmak. Örn: Enişte istediği kadar nefes tüketsin, hepsi bir kulağımdan girer, öteki kulağımdan çıkar. -S. M. Alus. |
7798 | nefesi durmak | 1) ölmek. Örn: Nabzı durdu, nefesi durdu galiba. -Y. Z. Ortaç. 2) mec. şaşkınlık içinde kalmak. |
7799 | nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak) | 1) güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak. Örn: Nefesi daralıyor, yüzü kızarıyor, böğrüne bir ağrı giriyor ve yol ona gittikçe uzuyordu. -M. Ş. Esendal. 2) mec. bunalmak, sıkılmak. Örn: İki güzel filmin arkasından peş peşe on tane |
7800 | nefesini tutup beklemek | heyecan, merak veya endişeyle sonucu izlemek. Örn: Uzun süren ziyaretin sona ermesini, nefeslerini tutup beklemişlerdi. -A. Kulin. |