7891 | od yok ocak yok | çok yoksul. |
7892 | odun gibi | anlayışsız, görgüsüz, kaba. |
7893 | of bile dememek | şikâyetçi olmamak, şikâyet etmemek. Örn: Yusuf gözlerine mil çekilirken of bile demedi. -Y. Kemal. |
7894 | of çekmek | oflamak. Örn: Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır -Halk türküsü. |
7895 | oflaya puflaya | sıkılarak, acı çekerek, bunalarak. Örn: Oflaya puflaya neleri varsa hepsini vermek zorunda kalırlar. -Ç. Altan. |
7896 | oflayıp puflamak | of, puf diyerek sıkıntısını, acısını dışa vurmak. |
7897 | ofsayta düşmek | 1) futbolda hücuma geçen takımın en az bir oyuncusu topla oynandığı anda rakip takımın kale çizgisine, o takımın en yakın oyuncusundan daha yakın bulunmak 2) mec. istemediği hâlde kötü bir durumda kalmak. |
7898 | ofsaytta kalmak | 1) ofsayta düşmek 2) mec. istemediği hâlde kötü bir durum içinde kalmak. |
7899 | oğul çıkarmak | bir kovan, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek. |
7900 | oğul vermek | oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp ayrı bir kovana gitmek. Örn: Sivrisinekler çevresinde oğul vermeye başlamışlardı. -O. Kemal. |
7901 | oh çekmek | birinin kötü duruma düşmesine sevinmek. Örn: Mahalleli bir oh çekti bu hâlleri işitince. -Y. N. Nayır. |
7902 | oh demek | rahata ermek, rahata kavuşmak, rahat bir soluk almak. |
7903 | oh olsun! | söz dinlemeyip yanlış davranarak kötü duruma düşenlere çok iyi olmuş anlamında kullanılan bir söz. Örn: Oh olsun, benim sözümü dinlemedin! |
7904 | ok atmak | hlk. miras kalan malları paylaştırmak için ad çekmek. |
7905 | ok gibi (yerinden) fırlamak | çok hızlı gitmek. Örn: Affedersiniz, beni burada görürse kızar diye ok gibi fırladı. -B. Felek. |
7906 | ok meydanında buhurdan yakmak | 1) geniş bir yeri yetersiz bir şeyle ısıtmaya çalışmak 2) önemli bir iş için yetersiz imkânlardan yararlanmaya çalışmak. |
7907 | ok yaydan (yayından) çıkmak | geri dönülemeyecek bir iş yapmak. Örn: Amcam, beni bir kahraman gibi müdafaaya çalıştı, çalmadığı kapı bırakmadı. Fakat ok yaydan çıkmıştı. -R. N. Güntekin. |
7908 | okka çekmek | hacminden umulmayacak kadar okka ağırlığında olmak. |
7909 | okkanın altına gitmek | haksız yere ezilmek, bir zarar veya ceza görmek. Örn: Eğer gözünü açmaz, bu kör dövüşüne bir nihayet vermezsen muhakkak okkanın altına gidersin. -R. N. Güntekin. |
7910 | oklava yutmuş gibi | baston yutmuş gibi. |
7911 | okulu asmak (kırmak) | okuldan kaçmak, derslere girmemek. |
7912 | okumayı sökmek | okula yeni başlayan öğrenci, verilen eğitim sonrası okumaya başlamak, okuma becerisini kazanmak. |
7913 | okuyup üflemek | dinî inanca göre bir duayı okuduktan sonra, üfleyerek ruhlara yollamak. Örn: Gerçi her gece yatmadan evvel okuyup üflerse de çok geçmeden yine uyanır ve kalkardı. -A. Ş. Hisar. |
7914 | ola ki | olabilir ki, belki. Örn: Ola ki bir oldubitti yaratmayı kendi çıkarlarına uygun görmüşlerdir. -S. Birsel. |
7915 | olacak gibi değil | olamaz, olmuyor, olacağa benzemiyor anlamında kullanılan bir söz. |
7916 | olacak o kadar | kabul edilebilir ölçüde anlamında kullanılan bir söz. |
7917 | olan (olup) biten | meydana gelen olaylar, ortaya çıkan durum veya oluşan her şey. Örn: Biraz da etrafında olup bitenlere dikkat etsen iyi edersin. -A. M. Dranas. Uzun İhsan Efendi olan biteni çaresizlikle seyrediyordu. -İ. O. Anar. |
7918 | olan oldu | iş işten geçti, artık yapacak bir şey kalmadı anlamında kullanılan bir söz. |
7919 | olanak sağlamak (tanımak) | bir işin olmasına elverişli ortamı hazırlamak. |
7920 | olay çıkarmak | hoş olmayan bir durum yaratmak, hadise çıkarmak. |