8101 | öne sermek | ortaya koymak, meydana çıkarmak, göstermek. Örn: Yendiğimiz orduların bize üstün gelişi, bu çok acı hakikati önümüze serdi. -O. S. Orhon. |
8102 | öne sürmek | 1) birini ilk önce harekete geçmesi için önermek 2) ileri sürmek. |
8103 | öneride bulunmak | önermek, teklif etmek. |
8104 | önü alınmak | önlenmek. Örn: Yangının önü alındı. |
8105 | önü sıra gitmek | önünde yürümek. Örn: Bir gün, önüm sıra giden bir genç çocuk, ıslıkla bir şeyler çalmaya başladı. -N. Meriç. |
8106 | önüne arkasına bakmadan | iyi hesap etmeden, düşüncesizce. |
8107 | önüne bakmak | utanmak, utancından cevap vermemek. Örn: Önüne bakmıştı Mevlüt, ne diyeceğini bilemeden. -A. Kulin. |
8108 | önüne bir kemik atmak | ağzına bir kemik atmak. |
8109 | önüne çıkmak | 1) rastlaşmak, karşılaşmak, karşısına çıkmak. Örn: Neden hiçbir korsan filosu önümüze çıkamadı? -F. F. Tülbentçi. 2) mec. ilk defa görmek, yüz yüze gelmek. Örn: Kim olursa olsun önüme çıkanla yeniden evleneceğim. -S. F. Abasıyanık. 3) yolunu kesmek |
8110 | önüne dikilmek | 1) gelip karşısında durmak, karşısına dikilmek 2) karşısındakine engel olmak istediğini söz veya davranışıyla göstermek. |
8111 | önüne düşmek | 1) birinin önünden yürümek. Örn: Adam hemen geldi, önüne düştü, konuşmadan evine vardılar. -Y. Kemal. 2) birine kılavuzluk etmek. Örn: Delikanlı Haydar ustanın önüne düştü, Hasip Bey'in evine geldiler. -Y. Kemal. |
8112 | önüne geçmek | 1) yolunu kesmek 2) önlemek. Örn: Bütün siyasi tedbirler öyle bir tehlikeli hareketin önüne geçmek için alınmıştı. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
8113 | önüne gelen | olur olmaz (kimse). Örn: Mektep çocukları henüz dinlemesini biliyor, önüne gelen şiir yazma hevesine kapılarak gülünç olmuyordu. -A. H. Çelebi. |
8114 | önüne katmak | önden yürütüp kendisi ardı sıra gitmek. Örn: Hep birden ayağa kalktılar, bizi de önlerine kattılar, yola düştük. -M. Ş. Esendal. |
8115 | önünü ardını düşünmemek | sonucun ne olacağını hesaplamamak, ilerisini gerisini düşünmemek. |
8116 | önünü kesmek | 1) yolunu kesmek 2) akarsuyun akmasına engel olmak. |
8117 | öp babanın elini | tkz. beklenmedik, elverişsiz bir durum karşısında şimdi ne olacak? anlamında kullanılan bir söz. |
8118 | öperken ısırmak | güler yüz gösterirken kötülük yapmak. |
8119 | öpücük göndermek (yollamak) | parmaklarının iç ucunu öpüp birine atar gibi yaparak onu selamlamak. Örn: Kocaman avuçlarından bir öpücük gönderdi. -S. F. Abasıyanık. |
8120 | öpücük kondurmak | hafifçe öpmek. Örn: Avucunun içine çikolata kokulu buz gibi bir dudak, bir öpücük kondurdu. -S. F. Abasıyanık. |
8121 | öpüp başına koymak | 1) bir nimeti veya kutsal sayılan bir varlığı saygıyla el üstünde tutmak, yüksekte tutmak 2) bir şeyi memnunlukla karşılamak, saygı duymak, saygıyla karşılamak. Örn: Ne dediği bilinmez, anlaşılmaz, kapalı kutu şiirleri öpüp başımıza koymak lazım geliyor |
8122 | örnek almak | 1) bir kimseye huy ve davranışta uymak, birini ölçü olarak benimsemek. Örn: Atatürk sarı bıyıklarını kestiğinden bu yana devlet adamlarının çoğu onu örnek aldılar. -H. Taner. 2) bir şeyden kendisi için ders çıkarmak. Örn: Bu çocuk babasını örnek alıyo |
8123 | örnek olmak | hayır ve davranış yönünden başkasının kendisine benzemesi yolunda etkili olmak. Örn: Ne örnek olmaya değerim ne de gülünç olmaktan zevk alırım. -F. R. Atay. |
8124 | örnek oluşturmak | benzerini sunmak. |
8125 | örnek vermek | bir konuyu daha ayrıntılı bir biçimde anlatabilmek için örneklendirmek. Örn: Son olarak bir başka yazarın kaleminden, tiyatro-nun önemi, en etkili eğitim aracı olduğu görüşüne bir örnek verelim. -M. And. |
8126 | örs ve çekiç arasında kalmak | aynı derecede güçlü ve zorlu iki kişi veya düşünce arasında bulunmak. Örn: Bana örs ve çekiç arası bir durumda kaldığından yakınmıştı. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
8127 | ört ki ölem | çok önemli şeyleri elde edemeyen kişilerce Nasıl yaşarım? anlamında kullanılan bir söz. |
8128 | örtüye sokmak (koymak) | örtünmesini sağlamak. Örn: Kız Ayşe, anana söyle, seni örtüye soksun. -Ö. Seyfettin. |
8129 | örülü olmak | ed. her şeyiyle mükemmel, eksiksiz ve estetik bütünlüğe sahip bulunmak. Örn: Üçüncü itiraz, aruza, bütün yüksek şiirimizin örülü olduğunu görüp de sadık kalmak isteyenlerden geliyor. -Y. K. Beyatlı. |
8130 | ötesi var mı? | daha diyecek var mı? anlamında kullanılan bir söz. Örn: Hasta da olsalar yapmıyorum işte! Ötesi var mı? İşte başhekim, git söyle. -M. Ş. Esendal. |