| 8763 |  semtine uğramamak | 1) bir yere özellikle gitmemek. Örn:  Mektebin semtine bile uğramamışlar da hangi derse çalışmışlar acaba? -M. Yesari. 2) birini hiç aramamak, onunla ilgisini kesmek. Örn:  Nice iyiliklerde bulunduğu kimseler, onun semtine uğramaz olmuşlardı. -Y. K. K | 
| 8764 |  sen ben davası (kavgası) | bir konuda anlaşmazlığa düşüldüğünü anlatan bir söz. Örn:  Nihayeti bulunmaz bir sen ben davasına düşmüşler. -Ö. Seyfettin. | 
| 8765 |  sen bilirsin | nasıl uygun bulursan öyle yap anlamında kullanılan bir söz. Örn:  Kuşağından mendilini çıkarıp gözyaşlarını sildi. -Ya Rabbi sen bilirsin, ya Rabbi sen bilirsin diye söylendi. -M. Ş. Esendal. | 
| 8766 |  sen sağ, ben selamet | iyi veya kötü bir sonuçla biten bir iş karşısında artık yapacak bir şey kalmadığını anlatan bir söz. | 
| 8767 |  seni gidi seni (seni seni) | yaramaz, haylaz, çapkın. Örn:  Başını kaldırdı, seni seni diyerek başını sallayıp gülümsedi. -H. Taner. | 
| 8768 |  senli benli olmak | 1) iç içe olmak, bütünleşmek. Örn:  Altı ay önce tramvaylar tuhafıma gitmişti. Bu sefer onlarla daha senli benli olduk. -B. R. Eyuboğlu. 2) aşırı ölçüde içten, teklifsiz olmak. Örn:  Salonda kahvelerini içerlerken senli benli olmuşlardı bile. -A. İlha | 
| 8769 |  sepet havası çalmak |  argo 1) işinden çıkarmak, sepetlemek. Örn:  Patrona kalsa sepet havasını çoktan çalardı. -M. Ş. Esendal. 2) yanından uzaklaştırmak, gitmesini sağlamak. | 
| 8770 |  sepette pamuğu olmamak |  tkz. bilgisiz, boş kafalı olmak. | 
| 8771 |  ser verip sır vermemek | ağzı sıkı olmak. | 
| 8772 |  serbest bırakmak | 1) tutuklu veya gözaltında bulunan birini serbest, özgür duruma getirmek, tahliye etmek. Örn:  Elde hiçbir delil olmadığı için serbest bıraktık. 2) kendi düşüncesi ve iradesine göre davranmasına izin vermek. Örn:  Akli muvazenesi pek sağlam bulunmadığı i | 
| 8773 |  serbest çalışmak | bir işverene bağlı olmadan kendi adına kazanç sağlamak. | 
| 8774 |  serde ... var |  alay sözü edilen kimsedeki bir niteliği anlatan söz. Örn:  Bakakalırım giden geminin ardından / Atamam kendimi denize, dünya güzel / Serde erkeklik var, ağlayamam -O. V. Kanık. | 
| 8775 |  sergi açmak | sergilemek. Örn:  Şehir Galerisi'nde açtığı ilk sergide, yalnız zevkine ve hünerine değil, sabrına da şaştım. -Y. Z. Ortaç. | 
| 8776 |  sergi sermek | kurutmak veya göstermek için bir şeyi düz bir yere yaymak. | 
| 8777 |  sergin vermek | hastalanıp yatağa yatmak. | 
| 8778 |  serilip serpilmek | 1) rahat bir biçimde yatmak 2) gelişmek. | 
| 8779 |  serilip yatmak | rahat bir biçimde yatmak. | 
| 8780 |  serin gel! |  argo sakin ol, soğukkanlı davran anlamında kullanılan bir uyarma sözü. | 
| 8781 |  serin tutmak | sıcaktan etkilenmeden daha soğuk bir durumda bulundurmak. Örn:  Dedelerimiz sıcakta serin tutan birtakım kürkler bulunduğunu bilirlerdi. -R. H. Karay. | 
| 8782 |  serinlik vermek | 1) serin duruma getirmek 2) mec. acısını, sıkıntısını azaltmak, avundurmak 3) mec. rahatlatmak, huzura kavuşturmak. Örn:  Evimin cehennemi içinde bana biraz serinlik verebilecek, bir bu fikirler vardı. -P. Safa. | 
| 8783 |  sermaye yapmak (etmek) | iş yeri açmak için gereken parayı sağlamak. Örn:  Üç yüz lirayı alırlarsa bunun yüz lirasını çocuğa sermaye yapacaktı. -H. E. Adıvar. | 
| 8784 |  sermayeyi doğrultmak | ticaret için ortaya konan anaparayı batırmadan işletmek ve para kazanmak. Örn:  Köyden kopup, yabancı işçi olup, beş altı yılda sermayeyi doğrultup, yurtta özel teşebbüsçü bir yarım yamalak kapitalist olma özlemi görülüyor çoğunda. -H. Taner. | 
| 8785 |  sermayeyi kediye yüklemek |  şaka parasını yiyip bitirmek. | 
| 8786 |  sermest olmak | çok hoşlanmak, kendinden geçmek. Örn:  O okurdu, ben dinlerdim o muharebe hikâyeleriyle sermest olurdum. -Y. K. Beyatlı. | 
| 8787 |  sersem gibi | serseme yakışır biçimde. | 
| 8788 |  serseme çevirmek | sersem etmek. | 
| 8789 |  serseme dönmek | sersem bir duruma gelmek, şaşkın bir duruma gelmek. | 
| 8790 |  sert çıkmak | aşırı biçimde karşı durmak. | 
| 8761 |  semeri devirmek | eşek gibi kabaca yatmak. | 
| 8762 |  sempatisini kazanmak | birinin sevgisini, ilgisini ve yakınlığını kazanmak. |