8881 | sırra ermek | gizli tutulan veya sır durumunda olan bir şeyi anlamak, kavramak. Örn: Fakat bu iki genç henüz bu sırra eremedikleri için sabırsızlanıyorlar, öfkeleniyorlardı. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
8882 | sırra kadem basmak | bir kimse ortalıktan yok olmak, ortalıkta görünmemek. Örn: Denizde bazı balık türleri sırra kadem bastı ama başka nice türler kıyılara akın etmeye başladılar. -T. Halman. |
8883 | sırt (sırtını) çevirmek | 1) bir şeye veya birine önem vermemek. Örn: Batı âlemi Türkiye'den vazgeçemez, bizi yalnız bırakamaz, askerî ihtiyaçlarımıza sırt çeviremez... -T. Halman. 2) bir şeyden veya bir kimseden desteğini, ilgisini kesmek 3) birine darılmak. |
8884 | sırt sırta vermek | iş birliği yapmak. Örn: Sırt sırta verip bitiririz bu işi. -İ. O. Anar. |
8885 | sırtı kaşınmak | dayak yemeyi hak edecek davranışta bulunmak. |
8886 | sırtı yere gelmek | yenilmek, alt olmak. Örn: Anladım ki hayat savaşının birinci büyük dönümünde Ayşe'nin sırtı yere gelmişti. -H. E. Adıvar. |
8887 | sırtı yere gelmemek | sarsılmamak, yerinden düşürülememek, güçlü olmak. |
8888 | sırtına almak | 1) yüklenmek, çuvalı sırtına aldı 2) bir giyeceği giymek veya sırtına örtmek. Örn: Sırtına bir şey almadan sokağa fırladı. |
8889 | sırtına geçirmek | bir şeyi giymek. Örn: Pardösüyü sırtıma geçirdim. -S. F. Abasıyanık. |
8890 | sırtında yumurta küfesi olmamak | eski düşünce ve yönünü kolayca değiştirmek veya sözünden caymakta sakınca görmemek. Örn: Çelişki içinde konuşur ve sırtında yumurta küfesi olmadığından dün ak dediğine bugün rahatlıkla kara diyebilir. -H. Taner. |
8891 | sırtından atmak | başından savmak veya birinin, bir şeyin sorumluluğunu, yükünü üzerine almamak. |
8892 | sırtından bıçaklamak | ihanet etmek. Örn: Arkadaşların birbirini sırtından bıçaklaması doğru değil. Bunu ancak düşmanlar yapabilir. -S. Dölek. |
8893 | sırtüstü yatmak | 1) sırtı yere gelmek üzere yatmak. Örn: Sırtüstü yatıp gözlerinizi kara bir bezle bağlayın. -H. Taner. 2) hiçbir şey yapmamak. Örn: Üç gün sırtüstü yattım trende. -N. Hikmet. 3) mec. çalışmadan rahat bir yaşam sürmek. |
8894 | sıska olmak | 1) karın boşluğuna su dolarak karnı şişmek 2) aşırı zayıf olmak. |
8895 | sıskası çıkmak | çok zayıflamak, sıskalaşmak. |
8896 | sıtma tutmak | ateş ve ter nöbetleriyle titremeye başlamak. |
8897 | sıva vurmak | bir duvarı sıva kullanarak düzgünleştirmek, sıvamak. |
8898 | sıygaya çekmek | birine sorular sorup cevaplarını istemek. Örn: Yüksek tahsilli olup olmadığımızı anlamak için bizi kara cümleden bile değil de imladan sıygaya çektiler. -F. R. Atay. |
8899 | sıyırıp çıkarmak | çekip kurtarmak. Örn: Bunlar yaşama yolunda bir engele çarptılar mı hemen dedelerinin adını verirler ve kendilerini güçlükten sıyırıp çıkarırlardı. -İ. O. Anar. |
8900 | sızıp kalmak | çok içki içip veya çok yorulup uyuyakalmak. Örn: Eskimiş boş çuvallar gibi sızıp kalırlardı bir köşede. -K. Korcan. |
8901 | sicil vermek | sorumlu bir görevli, yanında çalışan birinin bir aşamaya gelmesinde yeterli olup olmadığını gereken makama bildirmek. |
8902 | siciline işlemek | bir çalışanın yaptığı olumlu veya olumsuz davranışları siciline kaydetmek. |
8903 | sicim gibi | damlaları ince bir sıra oluşturacak biçimde birbiri ardınca akan (yağmur, gözyaşı). Örn: Gözlerinden sicim gibi yaş inerek hepsini bir kömür sandığına doldurdu. -A. Ağaoğlu. |
8904 | siftah etmek | 1) esnaf sabahleyin ilk alışverişi yapmak. Örn: Bu vakit kim gelecek? Her günkü gibi siftahı sen ediyorsun? -E. E. Talu. 2) mec. bir işi ilk kez yapmak. |
8905 | sigara kâğıdı gibi | çok ince. |
8906 | sigarayı tellendirmek (tüttürmek) | keyifle sigara içmek. Örn: Birkaç tane bira çektikten sonra üzerlerine sigarayı tellendirdim mi değme keyfime artık. -Ö. Seyfettin. |
8907 | sigorta atmak | bir arıza sonucu sigortada elektrik akımı kesilmek. |
8908 | sigortası atmak | argo çok sinirlenmek. |
8909 | siktir et! | 1) aldırma, önem verme! anlamında kullanılan bir söz 2) kov, defet! anlamında kullanılan bir söz. |
8910 | siktirip gitmek | başını alıp gitmek. |