9061 | söze yatmak | söz dinlemek. |
9062 | sözü açılmak | bir şey veya bir konu üzerinde konuşulmaya başlanmak. |
9063 | sözü ağzına tıkamak | bir kimsenin konuşmasına fırsat vermeden kendisi konuşmaya başlamak. |
9064 | sözü ağzında bırakmak | sözü ağzından almak. |
9065 | sözü ağzında gevelemek | lafı ağzında gevelemek. |
9066 | sözü ağzında kalmak | konuşmasını bitirememek. Örn: Doktorun sözü ağzında kaldı. Sevim hanım. Örn: -Hâl neresi oluyor? diye sordu. -M. Ş. Esendal. |
9067 | sözü ağzından almak | birinin söylemekte olduğu şeyi bitirtmemek. Örn: Kız, sözü anasının ağzından alarak. Örn: -Zaten biz geleli daha kaç gün oldu? dedi. -M. Ş. Esendal. |
9068 | sözü bağlamak | konuşmayı bir sonuca vardırmak. Örn: Sözü şöyle mi bağlayacağız. Örn: aydın kişinin hem akıllı hem bilgili hem zeki olması zorunludur. -A. İlhan. |
9069 | sözü çevirmek | konuşmanın sakıncalı bir biçim aldığını anlaşıldığında başka bir konuya yönelmek, lafı veya konuyu değiştirmek. Örn: Yüzüm biraz değişmiş olmalı ki Hayri sözünü çevirdi. -M. Ş. Esendal. |
9070 | sözü dağıtmak | konuşurken birçok konuya değinerek anlatmak isteği konudan uzaklaşmak. Örn: Konuştuğu konu üstünde, sözü dağıtmadan dikkatini, bilgisini onun kadar toplayan insan görmedim. -Y. Z. Ortaç. |
9071 | sözü edilmek | 1) adı anılmak, bahsedilmek 2) önemli sayılmak. Örn: Kendim askerlikte sözü edilir bir hizmet görmüş değilim. -B. Felek. |
9072 | sözü geçmek | 1) kendisini kabul ettirmiş olmak, hatırı sayılmak. Örn: Sağ olsun, tanıdıklardan hatırı sayılır, sözü geçer emekli bir millî eğitim müfettişi vardı. -H. Taner. 2) adı anılmak, bahsedilmek. Örn: Zira sözü geçen memlekette gelişmiş bir proleter sınıfı |
9073 | sözü kesmek | 1) konuşmasını bitirmeden susmak 2) başkasının konuşmasını önlemek. |
9074 | sözü sohbeti yerinde | güzel, oyalayıcı, kırmadan konuşan. Örn: Bayanın kocası olan şişman adamcağız, sözü sohbeti yerinde, efendiden bir adam. -M. Ş. Esendal. |
9075 | sözü tartmak | ölçülü konuşmak. |
9076 | sözü uzatmak | gereğinden çok konuşmak. Örn: Bu hesapları yapabildiğimi göstermek için bu kadar sözü uzatıyorum. -A. Midhat. |
9077 | sözüm meclisten dışarı | konuşma arasında çirkin bir söz kullanmak gerektiğinde o sözden orada bulunanların alınmamasını belirtmek için söylenen bir söz. Örn: Gülseren, sözüm meclisten dışarı, uygunsuz bir çift yakalamış bekçi, dedi. -H. Taner. |
9078 | sözüm yabana | sözüm meclisten dışarı. |
9079 | sözün ardı boşa çıkmak | söz olumlu sonuca ulaşmamak. Örn: Her seferki gelişimde bu katakulliyi okursun fakat sözün ardı hep boşa çıkar. -H. R. Gürpınar. |
9080 | sözünde durmak | verdiği sözü yerine getirmek, verdiği sözden dönmemek, verdiği sözü tutmak. Örn: Sözümüzde durmuştuk, benzeme bahsine girmedik. -R. H. Karay. |
9081 | sözünden çıkmamak | birinin isteklerine, öğütlerine, sözlerine uyarak davranmak. Örn: Halit Ağabey sen benim büyüğümsün, sözünden çıkmam. -S. F. Abasıyanık. |
9082 | sözünden dönmek | verdiği sözü yerine getirmemek veya tutmamak. |
9083 | sözüne sadık kalmak | verdiği söze bağlı olmak. Örn: O tarihten sonra da bir daha görüşmediğimize göre, sözüme hâlâ sadık kaldığım söylenebilir. -E. Şafak. |
9084 | sözünü (sözünüzü) balla kestim (kesiyorum) | karşısındakinin konuşmasını kesip arada herhangi bir şey hatırlatmak istenildiğinde izin dilemek için söylenen bir söz. |
9085 | sözünü bağlamak | konuşmasını bitirmek için son sözlerini söylemek. Örn: Müdür medrese mantığı ile sözünü bağladı. -K. Korcan. |
9086 | sözünü esirgememek (sakınmamak) | düşündüğünü, karşısındakini kıracak bir söz olsa bile söylemekten çekinmemek. Örn: Dikbaşlı ve sözünü esirgemez bir insan olduğundan orada bir köşede, küçük bir kâtip kalmıştı. -Y. K. Beyatlı. Emine iskambil falı açıyor, dikiş dikiyor, çorap örüyor, k |
9087 | sözünü geri almak | 1) üstüne aldığı bir işten vazgeçtiğini söylemek 2) söylemiş olduğu bir sözde haksız olduğunu kabul ederek onun söylenmemiş sayılmasını istemek. |
9088 | sözünü kesmek | biri konuşurken söze karışıp onun konuşmasına fırsat vermemek. Örn: Birkaç söz daha söyleyip esasa geçmek istedi ise de arkada oturanlardan biri onun sözünü kesti. -M. Ş. Esendal. |
9089 | sözünü tutmak | verdiği sözü yerine getirmek. Örn: Sözümü tuttum gibime geliyor, siz istediğiniz kadar bana meşhursun deyin. -S. F. Abasıyanık. |
9090 | sözünün eri | verdiği sözü ne olursa olsun yerine getiren kimse. |