9091 | stop etmek | araba, durmak. |
9092 | stres atmak | bir etkinlikte bulunarak gerginlikten, sıkıntıdan kurtulmak. |
9093 | strese girmek | gerilmek, sıkıntıya girmek. Örn: Evine görücü gelecek kız tarafı strese girerdi. -Ü. Dökmen. |
9094 | strese sokmak | gerilime, sıkıntıya sokmak. |
9095 | su almak | 1) suyu içine çekmek. Örn: Ayakkabılarım su alıyor. 2) den. su yapmak 3) den. gemiye içme suyu doldurmak 4) tıp herhangi bir organdan tedavi maksadıyla su boşaltmak 5) mec. bozukluk, yozlaşma başlamak. Örn: Bu güven bir yerinden su alıyorsa o gediği za |
9096 | su basmak | bir şey veya yer sular altında kalmak, her yanı suyla dolmak. |
9097 | su çekmek | 1) içine su almak 2) alçak bir yerden tulumba vb. ile su çıkarmak. |
9098 | su dökmek | hlk. küçük abdest bozmak. |
9099 | su dökünmek | yıkanmak. Örn: Biraz su dökünüp hafiflik hissettikten sonra kalktılar. -N. F. Kısakürek. |
9100 | su etmek | den. bir geminin içine herhangi bir yerinden su girmek veya su sızmak. |
9101 | su gelmek | tıp doğumdan önce amniyon sıvısı döl yolundan akmak. |
9102 | su gibi | çok ıslak. Örn: Ben bir yere gidemem, arkamda gömlek su gibi. -M. Ş. Esendal. |
9103 | su gibi akmak | 1) zaman hızla geçmek 2) para, yiyecek vb. bol bol gelmek. Örn: Şoförlükten bir senede artırdığım para ile bu bağı almıştım. O vakit su gibi para akıyordu. -R. N. Güntekin. |
9104 | su gibi aziz ol! | su getirenlere iyi dilek olarak söylenen bir söz. |
9105 | su gibi bilmek (okumak) | yanlışsız bilmek veya okumak. |
9106 | su gibi ezberlemek | yanlışsız okuyabilecek kadar ezberlemek. |
9107 | su gibi terlemek | çok terlemek. |
9108 | su görmemiş | çok kirli (yüz, el). |
9109 | su götürür yeri olmamak | başka türlü yorumlanacak bir yönü bulunmamak. Örn: Yapılanların su götürür yeri kalmadı. |
9110 | su içinde | en kötü şartlarda bile. Örn: Bu masa su içinde on bin lira eder. |
9111 | su içinde kalmak | çok terlemek, su gibi ıslanmak. |
9112 | su iktiza etmek | gusül gerekmek. |
9113 | su kaçırmak | 1) su sızdırmak 2) argo baş ağrıtmak, can sıkmak. |
9114 | su kapmak | yaralar azmak. |
9115 | su katılmamış | kendine özgü olan durumu koruyan, başka bir etkiyle değişmemiş, bozulmamış olan. Örn: O bizim su katılmamış biricik münekkidimizdir. -B. R. Eyuboğlu. |
9116 | su kesmek | sulanmak. Örn: Bu yoğurt su kesmiş. Bu karpuz dura dura su kesmiş. |
9117 | su koyuvermek | 1) sebze ve et pişerken suyunu salıvermek 2) argo sözünde durmamak, cıvıtmak. Örn: Melahat büsbütün su koyuvermiş, yerlere yatarak gülüyor. -H. Taner. 3) vazgeçmek 4) beklenen görevi yapmamak. |
9118 | su vermek | 1) bitkileri sulamak 2) hayvanlara su içirmek 3) insanlara içmek için su getirmek. |
9119 | su yapmak | den. gemi veya sandalın içine dibinden su girmek. Örn: Bir adam için alın damarı çatlamış, dediler mi su yapan tekneden beterdir. -B. Felek. |
9120 | su yürümek | ilkbahara doğru ağaçlar tomurcuklanmaya başlamak. |