9211 | sütten kesmek | emzirmeye son vermek. Örn: Fadime'yi aldım götürdüm, kaynanamın odasına bıraktım, sütten kesmiştim. -H. E. Adıvar. |
9212 | sütun gibi | düzgün biçimli (bacak). |
9213 | sütununu açmak | yer vermek, yayımlamak. Örn: Sanat dergilerinden biri bir ara, genç şairlere sütunlarını açmıştı. -B. R. Eyuboğlu. |
9214 | sütüne kalmak | insanlığına, namusuna kalmak. |
9215 | süzgeçten geçirmek | ayrıntılı bir biçimde incelemek. Örn: Genç şair ile hanım ilk anlarda birbirlerini tepeden ayağa süzgeçten geçirdiler. -N. F. Kısakürek. |
9216 | süzüm süzüm süzülmek | kendini beğenmiş bir tavırla ağırbaşlı oturup çevreye bakmak. Örn: Gelin tarafı da görümceler de yerlerinden kımıldamadılar, süzüm süzüm süzüldüler. -E. Bener. |
9217 | şafak sökmek | sabahleyin ortalık aydınlanmaya başlamak. Örn: Şafak sökerken evden çıkıyor, akşam karanlığında dönüyordu. -R. Enis. |
9218 | Şafii köpeği gibi titremek | çok titremek. |
9219 | Şafii köpeğine dönmek | yüzü gözü çok kirli olmak. |
9220 | şaha kalkmak | 1) at ön ayaklarını yerden kesip arka ayakları üstünde durmak, şahlanmak. Örn: Aydınlıktan huylanan atlar şaha kalkarak deli gibi dörtnala ileri atılıyorlardı. -Ö. Seyfettin. 2) mec. taşkınlık göstermek, coşmak, kükremek. |
9221 | şaheser yaratmak | üstün, kalıcı niteliği olan bir eser ortaya koymak, çok önemli bir şey yapmak. Örn: Şu millî savaş içinde köy kadını başlı başına bir tarih, bir şaheser yaratıyor. -A. Gündüz. |
9222 | şahit tutmak | birini tanık olarak göstermek. Örn: Eniştemiz bizi şahit tuttukça babam da istihzalı bir tavır alır, kıs kıs gülerdi. -A. Ş. Hisar. |
9223 | şahken şahbaz olmak | alay bir kimsenin herhangi bir sebeple çirkinliği veya durumunun kötülüğü artmak. |
9224 | şahsiyat yapmak | söz edilen konudan uzaklaşarak olumsuz yönleriyle kişiler üzerinde durmak. |
9225 | şahsiyata dökmek | şahsiyat yapmak. |
9226 | şaibe altında kalmak (tutulmak) | kusurlu, ayıplı, lekeli sayılmak. Örn: Yakın zamanlarda bizim parlamentomuz da bu gibi şaibeler altında tutuldu. -H. Taner. |
9227 | şak diye | ansızın. Örn: Şak diye yüzüne vurdu. |
9228 | şaka etmek | bir kimseye eğlenmek amacıyla takılmak. |
9229 | şaka gibi gelmek | bir türlü inanamamak. |
9230 | şaka götürmemek | 1) bir durum veya iş hafifsemeye, dikkatsizliğe gelmemek. Örn: Rica ederim gülmeyiniz, iş pek naziktir, şaka götürmez. -H. R. Gürpınar. 2) şakadan hoşlanmamak. |
9231 | şaka kaldırmak | şakaya dayanmak, katlanmak. Örn: Bizim oralılar şakacıdırlar, şaka kaldırırlar. -M. Ş. Esendal. |
9232 | şaka maka derken | işi ciddiye almadık ama anlamında kullanılan bir söz. Örn: Geçen gün, şaka maka derken az daha kavga ediyorduk bu yüzden. -N. Hikmet. |
9233 | şaka yapmak | şaka niteliğinde bir şey yapmak veya söylemek. Örn: İlk defa görüştüğümüz hâlde benimle şaka yaptı. -Ö. Seyfettin. |
9234 | şakakları ağarmak (beyazlanmak) | yaşlanmak. Örn: Ben o eski adam değilim, şakaklarım nasıl beyazlanmış, görmüyor musun? -Y. K. Karaosmanoğlu. |
9235 | şakakları atmak | çok sinirlenmek. Örn: Kalbinin yırtıldığını, kilitlenen çenelerinin çatırdadığını, şakaklarının attığını duyardı. -Ö. Seyfettin. |
9236 | şakası yok | hatır gönül tanımaz, gerekeni yapar anlamında kullanılan bir söz. |
9237 | şakaya almak | söylenilen gerçek sözü şaka gibi kabul etmek. Örn: Mustafa Kemal Paşa, bu isteği ilk önce şakaya alarak şöyle cevaplandırmıştı. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
9238 | şakaya gelmek | şakaya katlanır olmak. Örn: Öyle zannedildiği gibi şakaya gelecek bir adam olmadığını göstermek için bu, ne güzel bir fırsattı! -R. N. Güntekin. |
9239 | şakaya gelmemek | 1) şakaya dayanamamak 2) hafifsemeye, savsaklamaya gelmemek. |
9240 | şakaya getirmek | ciddi bir şeyi açıktan açığa söyleyemeyip şaka görünümü vererek söylemek. Örn: Şakaya getirip söyledim, latife ediyordum. -R. H. Karay. |