931 | (birinin) yüzünü güldürmek | birini mutlu etmek, birine iyilik etmek. Örn: Bu zaferle Mustafa Kemal, ordumuzun yüzünü ağartmış, milletimizin yüzünü güldürmüştür. -E. C. Güney. |
932 | (birinin) yüzünü kızartmak | bir kimsenin utanmasına sebep olmak, birini utanacak duruma düşürmek. |
933 | (birinin) zayiçesine bakmak | bir inanışa göre, yıldızlara bakarak birinin gelecekteki talihini anlamak. |
934 | (birinin) zebunu olmak | birini çok sevmek, ona aşırı düşkün olmak. |
935 | (birinin) zihnine girmek | düşüncesini değiştirmesine yol açmak. Örn: Nezihe ne yapıp yapmış, genç zabitin zihnine girmiş, bir hafta sonra, onunla nişanlanmış. -R. N. Güntekin. |
936 | (birinin) zihnini çelmek | 1) bir kimseyi yanıltmak, yanlış yola sürüklemek 2) baştan çıkarmak. |
937 | (birinin) zimmetine geçirmek | bir hesabı birinin borcuna eklemek. |
938 | (birinin, bir işin) ardına (arkasına) düşmek | arkasından gitmek, peşini bırakmamak. Örn: Muhatabı da olmayan gecikmiş hesapların ardına düşüyordu. -M. Mungan. |
939 | (birinin, bir şeyin) akıbetine uğramak | birinin içinde bulunduğu kötü duruma benzer bir duruma düşmek. Örn: Ben Kristof Kolomb'un akıbetine uğramak istemiyorum. -S. F. Abasıyanık. |
940 | (birinin, bir şeyin) peşinde olmak | o şeyi çok istemek. Örn: O şimdi koltuk peşinde. |
941 | (birinin, bir şeyin) tiryakisi olmak | bir şeye veya birine çok düşkün olmak. Örn: Artık birbirimizin tiryakisi olmuştuk. -Y. Z. Ortaç. Açık söyleyeyim, ben parasızlığın tiryakisi bile oldum. -P. Safa. |
942 | (birinin, birilerinin) ağzına düşmek | dile düşmek. Örn: Doğrusu ben ne güzelliğimin ne de ilmimin kimsenin ağzına düşmesine razı değilim. -E. İ. Benice. |
943 | (birinin, birilerinin) takdirini kazanmak | bir kimse veya bir topluluk tarafından beğenilmek. Örn: İhtimal ki senin alın yazında şunlar yazılıydı. Örn: Âlemin saygı ve takdirini kazanmış bir adam olacaksın. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
944 | (biriyle) alıp verememek | anlaşamamak, çekememek, geçinememek. Örn: Onunla alıp veremediğiniz nedir, ne alıp veremiyorsunuz? |
945 | (biriyle) arası hoş (iyi) olmamak | o kimseyle aralarında gerginlik, geçimsizlik olmak. |
946 | (biriyle) arası olmamak | geçinememek. |
947 | (biriyle) aşık atmak | 1) yarış etmek, yarışmak. Örn: Yonca, bu iki erkek çocuktan ayrı bir yaratık olduğunu, onlarla aşık atamayacağını bilir. -O. Rifat. 2) boy ölçüşmek. |
948 | (biriyle) başa çıkmak | güçlükler çıkaran biriyle olan işini, kendi istediği yolda sonuçlandırabilmek. Örn: Onlarla başa çıkmak kolay değildi, çünkü her an bir çamur atabilirlerdi kızdıklarında. -A. Kulin. |
949 | (biriyle) boy ölçüşmek | yarışmak. Örn: Hani yüksek dağlarla boy ölçüşen dalgalar? / Kartalı gökten alıp yola düşen dalgalar -F. N. Çamlıbel. |
950 | (biriyle) düşüp kalkmak | 1) erkek kadınla veya kadın erkekle yasa ve töre dışı yakın ilişki kurmak. Örn: Beni tanımadan önce de beni tanıdıktan sonra da başka erkeklerle düşüp kalktı. -N. Cumalı. 2) biriyle çok yakın arkadaşlık etmek. Örn: Onu bu hâle sokan düşüp kalktığı ar |
951 | (biriyle) geçmişi olmak | 1) aralarında eskiye dayanan dostluk, arkadaşlık olmak 2) aralarında kırgınlığa yol açacak bir durum geçmiş bulunmak. |
952 | (biriyle) gır gır geçmek | alay etmek. Örn: Kendi sinema serüveniyle gır gır geçen Sadri Bey, herhâlde yaşantısını sinemaya yansıtmak isterdi. -S. İleri. |
953 | (biriyle) hesabı kesmek | alışverişi veya ilgiyi kesmek. Örn: Bu hırsızın hesabını kesip kanunun pençesine teslim etmeliyiz. -R. H. Karay. |
954 | (biriyle) ilişki kurmak | bağlantı sağlamak, ilgi sağlamak. Örn: Hasta ile ofis dışı ilişki kurduğunu duyarsam şikâyet dilekçemi işleme koyacağım. -A. Kulin. |
955 | (biriyle) ilişkiye girmek | 1) bağlantı kurmak 2) yakınlaşmak 3) cinsel ilişkide bulunmak. |
956 | (biriyle) kafa bulmak | alay etmek. |
957 | (biriyle) kozunu paylaşmak (pay etmek) | aralarındaki anlaşmazlığı zora başvurarak çözümlemek, sona erdirmek. Örn: Mümeyyiz Efendi varsın bekçi ile kozunu pay etsin. -R. N. Güntekin. |
958 | (biriyle) merhabası olmak | esenleşecek kadar tanışıklığı, yakınlığı olmak. |
959 | (biriyle) merhabayı kesmek | biriyle ilgisini kesmek. |
960 | (biriyle) selam yollamak (salmak) | birine esenleme haberi göndermek. Örn: Züğürtlükten telefonumuz kesildi mi ona bir selam yollar, açtırırdık. -Y. Z. Ortaç. Şimdi bizden yüz çevirdi ahbaplar / Bir çift selam salanım yok, gardiyan -Âşık Ali İzzet. |