9691 | ters yüzüne dönmek | geri gitmek, geri dönüp gitmek. Örn: Nezih, önce ters yüzüne dönüp eğri büğrü yollardan kaçmayı düşündü. -R. H. Karay. |
9692 | tersi dönmek | şaşırıp bulunduğu ve gideceği yeri kestirememek. |
9693 | tersinden okumak | 1) yanlış anlamak 2) olayı veya bir sanat eserini farklı biçimde değerlendirmek, yorumlamak. |
9694 | tertibat almak | olacağı düşünülen sakıncalı bir duruma, harekete karşı hazırlık yapmak. Örn: Yüz sandık cephaneyi Anadolu'ya gönderebilmek için müzakere edip tertibat aldıklarını veya depolardan silah kaçırdıklarını söylüyorlardı. -M. Ş. Esendal. |
9695 | tertibe düşürmek | zarar verici bir eyleme, komploya uğratmak. Örn: Eski arkadaşının bir tertibe düşürüldüğünü sanmakla yanılmış. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
9696 | teselli bulmak | avunmak. Örn: Bu beklenmedik açıklamada teselli bulmaya çalışarak şaşkın şaşkın gülümsedi. -E. Şafak. |
9697 | teselli etmek (vermek) | avutmak, avundurmak. Örn: Öyle ağlıyor ki ben de içimi çeke çeke onu teselli etmeye çalışıyorum. -A. Ağaoğlu. Zehra Hanım, Tevfik'in ebesiydi ve onu çok severdi, arkasını sıvadı, teselli verdi. -H. E. Adıvar. |
9698 | tesir bırakmak | etki bırakmak. Örn: Bu sözler derin ve kuvvetli bir tesir bıraktı. -P. Safa. |
9699 | tesirini göstermek | etkisini göstermek. Örn: Bir hastaya tatbik edilen serum derhâl şifalı tesirini göstermiştir. -N. Hikmet. |
9700 | teslim almak | 1) teslim edilen bir şeyi almak 2) tutsak almak. |
9701 | teslim bayrağı çekmek | 1) yenilgiyi kabul etmek 2) çekişme sonunda, karşısındakinin istediğini yapmaya razı olduğunu bildirmek. |
9702 | teslimiyet göstermek | birinin isteğini olduğu gibi kabul etmek. |
9703 | tesmiye etmek | adlandırmak. |
9704 | tespih çekmek | 1) tespihin tanelerini birer birer iki parmak arasından geçirmek. Örn: Kimisi bağdaş kurmuş, tespih çekiyor, kimisi diz çökmüş Kur'an okuyor. -R. H. Karay. 2) Allah'ın adını zikrederek ibadet etmek 3) tespih tanelerini çeşitli maddelerden imal etmek ve |
9705 | tespihe dizer gibi dizmek | sp. futbolda, rakip takımın oyuncuları arasından birer birer geçip gitmek. |
9706 | testi gibi | büyük ve sarkık (meme). |
9707 | teşebbüse geçmek | bir işi yapmak için davranmak, girişmek. |
9708 | teşebbüsü ele almak | öne atılıp bir işi yönetmeye başlamak. |
9709 | teşvik etmek | 1) isteklendirmek, özendirmek. Örn: Kasketi yıpranmış bir ihtiyar programı övüyor, halkı teşvik ediyordu. -H. E. Adıvar. 2) mec. bir kimseyi kötü bir iş yapması için kandırmak, kışkırtmak. |
9710 | tetiğe basmak (dokunmak) | ateş etmek. Örn: Tüfeği geze aldım, ses toprağa yakın geliyordu. Porsuktur sandım, tetiğe dokundum. -M. Ş. Esendal. Şimdi tetiğe bassam hiç doğmamışa dönersin. -Ç. Altan. |
9711 | tetiği çekmek | tetiğe basmak. |
9712 | tetiğini bozmamak | soğukkanlılığını bozmamak, telaş göstermeyerek durumunu değiştirmemek. |
9713 | tetik bulunmak | tetikte bulunmak. |
9714 | tetik durmak | hazır ve uyanık bulunmak. |
9715 | tetik üstünde beklemek | hazır, dikkatli, uyanık bulunmak, tetikte olmak. Örn: Kimisi dönmeye başlamış bile kimisi tetik üstünde bekliyor. -A. İlhan. |
9716 | tetikte (tetik) olmak (beklemek, bulunmak, durmak) | her an uyanık ve hazır bulunmak. Örn: Güldane tehlikeyi sezmiş gibi tetikte. -T. Buğra. Onun sakinliği etrafta tetikte bekleyen karısına, çocuklarına da geçti. -N. Cumalı. Hele kendini güçlü hissederse tetik ol, basbayağı saldırganlaşır. -A. İlhan. |
9717 | tevdiatta bulunmak | para yatırmak. |
9718 | teveccüh göstermek | güler yüz göstermek. Örn: Gösterilen bu teveccüh tamamen hasbi mi idi? -K. Bilbaşar. |
9719 | tevil götürmek | söz veya davranışa başka bir anlam verebilmek. Örn: Ne kadar inkâr etse hırsızlığı tevil götürmüyordu. -Ö. Seyfettin. |
9720 | teyakkuza geçmek | dikkatli ve tetikte olmak. |