9751 | tilki uykusuna yatmak | uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak. |
9752 | timsal olmak | simge durumuna gelmek. Örn: Biz, Türkler, bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz! -Atatürk. |
9753 | tir tir titremek | 1) çok üşümek 2) mec. çok korkmak. |
9754 | tiridi çıkmak | iyice ihtiyarlamak, çok yaşlanmak. |
9755 | tirit gibi | yerinden kımıldayamayacak kadar ihtiyar (kimse). |
9756 | titizlik göstermek | titizlenmek. |
9757 | titreme gelmek | titremeye başlamak, titremeye tutulmak. Örn: Başına küçük bir ağrı, vücuduna hafif bir titreme geliyor. -P. Safa. |
9758 | tiye almak | argo biriyle alay etmek, eğlenmek. Örn: O günkü ne oldum delisi yeni zenginleri, özenti aydınları tiye alıyordu. -H. Taner. |
9759 | tohuma kaçmak | şaka 1) üreme veya üretme gücü kalmamak 2) yaşlanmak, evlenme çağı geçip kartlaşmak. Örn: Şimdi saçlarının tepeden döküldüğüne bakarak üzülüyor, arada bir, tohuma kaçıyoruz artık diye hayıflandığı da oluyordu. -H. Taner. |
9760 | tohumu dökülmek | geçirdiği büyük bir korku dolayısıyla dölden kesilmek. |
9761 | tok evin aç kedisi | gereksinimi olmadığı hâlde açgözlülük eden. |
9762 | tok tutmak | açlığı uzun süre giderme veya doyurma özelliği olmak. |
9763 | toka etmek | 1) el sıkışmak. Örn: Çımacı İzzet'le iki ellerini birbirine uzatarak bayramlaşır gibi toka ederler. -S. F. Abasıyanık. 2) den. karşılıklı iki parçayı getirip birbirine dayamak 3) kadeh tokuşturmak 4) argo vermek. Örn: Bin beş yüzü toka edip yarın hal |
9764 | tokat (tokadı) yemek | 1) kendine tokat vurulmak. Örn: Senin minimini elinden yediğim tokadın acısını yüzümde kıyamete kadar duyacağım. -A. N. Asya. 2) mec. yenilgiye uğramak. Örn: Acısını unutamayacakları bir tokat yediler halktan. -N. Cumalı. 3) argo dolandırılmak. |
9765 | tokat aşk etmek (eylemek) | hızla vurmak. Örn: Sandalyeyi elinden alıp iki tokat aşk etti. -S. F. Abasıyanık. |
9766 | tokat atmak (patlatmak) | 1) el içi ile vurmak 2) argo dolandırmak. |
9767 | tokmak gibi | tıkız etli. |
9768 | tombala çekmek | tombala oynamak. Örn: Komşularınızda ya da dostlarınızda konken oynadınız, tombala çektiniz. -H. Taner. |
9769 | tomruğa atmak | tutukevine koymak. |
9770 | tomruğa vermek | işkence aracına suçlunun ayaklarını geçirmek. |
9771 | tongaya basmak (düşmek) | kendisini kötü bir duruma düşürmek için hazırlanan bir düzene uğramak, tuzağa düşmek. Örn: Fakat insan salim kafayla bir dakika düşündü mü tongaya bastığını anlar. -R. N. Güntekin. |
9772 | top atmak | argo 1) batkınlığa uğramak, iflas etmek 2) sınıfta kalmak. |
9773 | top etmek | bir şeyi yığın durumuna getirmek. |
9774 | top gibi gürlemek | gürültülü bir biçimde bağırmak veya konuşmak. |
9775 | top gibi patlamak | birden gelen şaşırtıcı ve ürkütücü haber duyulmak. |
9776 | top sürmek | sp. kısa vuruşlarla, topu kaçırmadan karşı takımın kalesine veya potasına doğru götürmek. |
9777 | top yapmak | sp. topu rakibe kaptırmadan takım oyuncuları arasında dolaştırmak, topa daha uzun süre sahip olmak. |
9778 | top yuvarlaktır | sp. karşılaşma bitmeden sonuç belli olmaz, değişebilir anlamında kullanılan bir söz. |
9779 | topa çıkmak | sp. rakibin topu rahatça kullanmasına engel olmak için topa hamle etmek. |
9780 | topa tutmak | 1) üzerine topla ateş etmek. Örn: İngilizlerin topa tuttuğu yerlere gidip bir saat kadar muhtelif çapta birçok mermi ölçtüm. -F. R. Atay. 2) mec. kötü eleştiri amaçlı saldırmak. |