Türkçe Deyimler - XML


IDDeyimAnlamı
9991 üç aşağı beş yukarıyaklaşık olarak, az bir farkla. Örn: “Üç aşağı beş yukarı anlaştık sayılır.” -S. F. Abasıyanık.
9992 üç aşağı beş yukarı dolaşmakkararsızlık içinde, düşünerek, bir karara varmaya çalışarak gezinmek.
9993 üç buçuk atmak argo çok korkmak.
9994 üç günlük ömürömrün kısalığını anlatan bir söz.
9995 üç maymunu oynamakgördüğü ve duyduğu bir olay hakkında görmemiş, duymamış ve söylememiş olduğunu belirtmek.
9996 üçe beşe bakmamakfiyat üzerinde küçük farkları önemsememek.
9997 üçkâğıda bağlamak (getirmek)karşısındakini şaşırtarak aldatmak.
9998 ülke açmakbir ülkeyi savaşarak almak, fethetmek.
9999 ümide düşmekumuda düşmek. Örn: “Zavallı çocuk bir an geldi ki âdeta yeniden ümide düşer gibi oldu.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
10000 ümide kapılmakumuda kapılmak.
10001 ümidi boşa çıkmakumudu boşa çıkmak. Örn: “Kaç sene var ki böyle her ümidin boşa çıktı.” -P. Safa.
10002 ümidi kırılmakumudu kırılmak.
10003 ümidi sönmekumudu sönmek.
10004 ümidini kesmekumudunu kesmek. Örn: “Bunu gerçekten anlamışım, ben de biliyormuşum gibi bir şeylerden ümit kestiğimi hatırlıyorum.” -F. R. Atay.
10005 ümidini kırmakumudunu kırmak.
10006 ümit bağlamakumut bağlamak. Örn: “Hem ne güzeldi sesindeki yankı / Ben oraya ümitlerimi bağladımdı” -B. Necatigil.
10007 ümit beslemekumut beslemek.
10008 ümit bırakmakumut bırakmak. Örn: “Cemil'in bu sözleri kalplerde hiç olmazsa yarın için biraz ümit bırakıyordu.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
10009 ümit kesmekumut kesmek. Örn: “Doktorların, hayatından ümit kestikleri bir sırada yavaş yavaş açılmış, hayata geri dönmüştü.” -A. Kulin.
10010 ümit serpmekumut serpmek. Örn: “Emine ile aralarını bulmaya çalışacağını söyledi, delikanlının gönlüne biraz ümit serptikten sonra çekildi gitti.” -H. E. Adıvar.
10011 ümit uyanmakumut uyanmak.
10012 ümit vermekumut vermek. Örn: “İnsan zekâsının birliği, düşüncelerin tesanüdünden doğan büyük ve ümit verici bir netice.” -C. Meriç.
10013 ümitsizliğe düşmekumutsuzluğa düşmek.
10014 ümüğüne sarılmakbir iş için birini çok sıkıştırmak.
10015 ümüğünü sıkmakümüğüne sarılmak.
10016 ün almak (kazanmak, salmak, yapmak)ünü herkesçe bilinmek ve her yerden duyulmak. Örn: “Dünyaca ün almış Mark Twain Derneğinin fahri üyeliğini aldığını duyunca...” -S. F. Abasıyanık. “Ramazan, sertliği, zulmü ile ün salmış bir kabadayı idi.” -H. E. Adıvar.
10017 üne kavuşmakün kazanmak, şöhret bulmak.
10018 ünsiyet peyda etmekdostluk, arkadaşlık kurmak, samimi olmak.
10019 ürküntü vermekürkütmek. Örn: “Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor / Lakin vatandan ayrılışın ızdırabı zor” -Y. K. Beyatlı.
10020 ürperti vermekkorkutmak.

* Görseller ve İçerik tekif hakkına sahip olabilir