10351 | yaşı benzemesin | erken ölmüş birine herhangi bir yönden benzetilen bir kimse için aynı yaşta ölmesin anlamında söylenen bir söz. |
10352 | yaşı ne, başı ne? | konuşulan iş için genç bir kimsenin yaşının ve deneyiminin elverişli olmadığını anlatan bir söz. |
10353 | yaşı yerde (toprakta) sayılası | ölsün anlamında kullanılan bir ilenme sözü. |
10354 | yaşını başını almak | 1) yaşı ilerlemiş olmak. Örn: Yarını ne olacak dünyamızın / Biz yaşımızı başımızı aldık / Allah çocuklarımıza acısın -C. S. Tarancı. 2) deneyim kazanmış olmak. |
10355 | yaşını bitirmek (doldurmak) | öngörülen belli bir yaş sınırına ulaşmak. Örn: On sekiz yaşını doldurmayan talebelerin kahveye gitmeleri yasak edilmiş. -N. Hikmet. |
10356 | yaşını içine akıtmak | duyduğu acıyı, üzüntüyü sezdirmemek. |
10357 | yaşta kalmış kavat pabucu gibi | çaresiz, kırgın, üzgün. Örn: Behice iyi kadındır, hoş kadındır gelgelelim pokere oturup da beş kâğıtçığını aldın mı yaşta kalmış kavat pabucu gibi yayılıverir. -M. Ş. Esendal. |
10358 | yatağa (yataklara) düşmek | yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak. Örn: Daha on yaşımda yokken annem yatağa düşmüştü. -S. M. Alus. |
10359 | yatağa bağlamak | yataktan kalkamayacak kadar hasta etmek. |
10360 | yatağa bağlanmak | yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak. |
10361 | yatağa serilmek | bitkin, yorgun bir durumda yatağa uzanıp yatmak. Örn: Yorgunluktan yatağa seriliverdim. |
10362 | yatağını ayırmak | ayrı yatakta yatmak. Örn: Bey, şimdi yemin edeceğim, yatağımı ayıracağım, anladın mı? -M. Ş. Esendal. |
10363 | yatak yorgan yatmak | ağır hasta olmak. Örn: Gerçekten yatak yorgan, kolu boynu sargılar içinde, pestil gibi yatıyordu. -H. Taner. |
10364 | yataklık yapmak (etmek) | suçluları gizlice barındırmak, suçlulara yardım etmek. Örn: Bir kanlı katile yataklık yapmış gibi pişmanlık duyuyordu. -P. Safa. |
10365 | yatıp kalkıp | her zaman, hep. Örn: Yatıp kalkıp anama dua ediyorum. |
10366 | yatıp kalkmak | 1) gecelerini geçirmek. Örn: Yatıp kalktığım odamın penceresinden bakınca bir baştan bir başa bütün sokağı görüyordum. -N. Cumalı. 2) cinsel ilişkide bulunmak. Örn: Öteki, çok kadınla oynaşmış ve hatta yatıp kalkmış, sevda damarları kaşarlanmış bir g |
10367 | yatırım yapmak | 1) gelir amacıyla bir işe para yatırmak 2) mec. ileride bir çıkar veya kazanç sağlamak için önceden ortam hazırlamak. |
10368 | yatıya kalmak | gidilen yerde geceyi geçirmek. |
10369 | yavaş gel! (ol!) | argo abartarak konuşanlar için kullanılan bir söz. |
10370 | yavaştan almak | işi gereken sürede yapmamak. |
10371 | yave okumak | gereksiz söz söylemek, boşa konuşmak. Örn: Çevre mevre yaveleri okuyan, doğa deniz kutsallığını sosyete övünmesi şekline dönüştürenlere değil lafım. -Y. Koray. |
10372 | yavru atmak | gebe hayvan yavrusunu düşürmek. |
10373 | yay gibi | 1) eğri. Örn: ... ama işe yaramadı, yay gibi kaşlar birbirlerine yaklaşır gibi oldular. -T. Buğra. 2) çok gergin. |
10374 | yaya bırakmak | 1) yarışma söz konusu olan durumlarda geride bırakmak. Örn: Özellikle süper devletler, kendi çıkarları için kendilerine muhtaç dostları bir çırpıda yaya bırakıverirler. -T. Halman. 2) yarı yolda bırakmak. |
10375 | yaya kaldın tatar ağası | istediğini elde edemeyen, başarısızlığa uğrayan kimseler için kullanılan bir söz. |
10376 | yaya kalmak | 1) istediği şeyi yapamaz duruma gelmek. Örn: Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. -M. Ş. Esendal. 2) binecek bir şeyi olmamak 3) yardımcısız kalmak. Örn: İddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı |
10377 | yaygara koparmak | yaygarayı basmak. |
10378 | yaygarayı basmak | bağırıp çağırmak. Örn: Gün geçmiyor ki evdeki kadınlardan biri, önüne bir ıslak şeker parçası düştüğünü görüp yaygarayı basmasın! -R. N. Güntekin. |
10379 | yayık dövmek | yayık yaymak. Örn: Yayık dövmek, yağ çıkartmak yeni gelinlerin görevi. -N. Araz. |
10380 | yayık yaymak | sütün ayranını ve yağını ayırmak için yayığı çalkalamak. Örn: Yayık yaydım kolum şişti / Kolumdan kol bağım düştü -Halk türküsü. |