10681 | yüreği kaldırmamak | dayanamamak, katlanamamak. |
10682 | yüreği kalkmak | heyecanlanmak. Örn: Kapıda her araba durdukça yüreğim kalkıyordu. -R. H. Karay. |
10683 | yüreği kan ağlamak | derinden acı duymak, çok üzülmek. Örn: Yüreği kan ağlıyordu, onların şu perişan, sürüm sürüm hâllerini gördükçe... -Y. Kemal. |
10684 | yüreği kanamak | aşırı üzüntüden sarsılmak. Örn: Zaten kostüm meselesinden dolayı üzülen ve hırçınlaşan yüreği sanki bir diken yığınına sürtünür gibi kanıyordu. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
10685 | yüreği kararmak | içine karamsarlık ve sıkıntı çökmek. |
10686 | yüreği katılmak | ağlamaktan veya soğuktan nefesi tutulmak. |
10687 | yüreği kaynamak | içinde şüphe ve endişe uyanmak. Örn: Namazı nasıl kıldığını bilmedi, yüreğinde bir şeyler kaynıyordu. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
10688 | yüreği oynamak | ansızın heyecanlanmak veya korkmak. |
10689 | yüreği parça parça olmak | pek çok acımak. |
10690 | yüreği parçalanmak | çok acımak. Örn: Bir dilenci çocuğuna dayak attığını görmüş, yüreği parçalanmıştı. -R. N. Güntekin. |
10691 | yüreği parlamak | coşmak, heyecanlanmak. Örn: Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır adam olmalı. -M. Ş. Esendal. |
10692 | yüreği rahatlamak | üzüntü ve kaygısı azalmak, kalmamak. Örn: Lüzumsuz bir şey satın aldığı zaman garip bir üzüntü duyar, karısı -ziyanı yok, üzülme, ne yapalım, olmuş bir şey -diye teselli etmedikçe bir türlü yüreği rahatlamazdı. -R. N. Güntekin. |
10693 | yüreği serinlemek | üzüntüsü bir dereceye kadar azalmak. |
10694 | yüreği sıkışmak (tıkanmak) | 1) kalp atışları düzensiz olmak, sıkıntı duymak 2) mec. bir meseleden dolayı aşırı üzülmek. |
10695 | yüreği sızlamak | çok acımak, çok üzülmek. Örn: O, inledikçe benim de yüreğim sızlıyor, sıkıntıdan damarlarımı saran yağ eriyor. -E. İ. Benice. |
10696 | yüreği soğumak | düşmanın bir felakete uğramasına sevinmek. |
10697 | yüreği şişmek | can sıkıcı şeyler dinlemekten bunalmak. |
10698 | yüreği titremek | duygulanmak, endişe, korku duymak. Örn: İçinden yüreği titreyerek tepeden indi, ağır adımlarla saraya girdi. -Y. Kemal. |
10699 | yüreği tükenmek | bir şeyi anlatmak için çok yorulmak. |
10700 | yüreği ürpermek | çok korkmak. |
10701 | yüreği yağ bağlamak | istenilen bir şeyin olmasından ferahlık duymak. Örn: Oh ... oh yüreğim bir karış yağ bağladı. -H. R. Gürpınar. |
10702 | yüreği yanmak | 1) çok acımak. Örn: Nahit onu yorgun, kederli ve umutsuz, sitem yüklü görmüştü. Yüreği yanmıştı. -T. Buğra. 2) felakete uğramak. |
10703 | yüreği yarılmak | çok korkmak. |
10704 | yüreği yerinden oynamak | birdenbire heyecanlanmak veya korkmak. Örn: Odanın içinde birdenbire kızılca kıyamet kopmasın mı zavallı halamın yüreği yerinden oynamış. -A. Ş. Hisar. |
10705 | yüreğinden gelmek | bir şeyi isteyerek, severek yapmak. Örn: Piyanistin takdiri yüreğinden geliyordu. -H. E. Adıvar. |
10706 | yüreğine (bir şey) çökmek | derinden ızdırap duymak. Örn: Ankara ufuklarına bakarken eskisi gibi insanın yüreğine gariplik çökmüyordu. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
10707 | yüreğine dert olmak | başkasının herhangi bir davranışı, sonradan kendisi için sürekli bir üzüntü kaynağı olmak. Örn: Zavallı adam, son nefesinde bir ekmek kadayıfı istediydi alıp yediremedim. O, yüreğime dert oluyor. -R. N. Güntekin. |
10708 | yüreğine dokunmak | üzülmek. Örn: Hem öyle manzaralar benim yüreğime dokunuyor. -R. N. Güntekin. |
10709 | yüreğine inmek | kötü bir olay dolayısıyla fazlaca etkilenmek. Örn: Eğer bizden gizli Paris'e kaçsaydın babamın yüreğine inerdi. -P. Safa. |
10710 | yüreğine kar yağmak | kıskançlık duyarak üzülmek. |