Türkçe Deyimler - XML


IDDeyimAnlamı
10861 zar gibiçok ince, saydam.
10862 zar kesmekzarını bozmak.
10863 zar tutmakistediği sayıyı getirmek için zarı, atmadan önce parmaklar arasında düzene sokmak.
10864 zarar çekmekzarara uğramak.
10865 zarar gelmekkötülük gelmek. Örn: “Bizden hiç kimseye zarar gelmez.” -Ö. Seyfettin.
10866 zarar görmekkötü sonuca uğramak. Örn: “Usulleri, kaideleri bozanların zarar görecekleri muhakkaktı.” -Ö. Seyfettin.
10867 zarar vermek1) kötülük etmek. Örn: “Bu davaya zarar verecek ihtiyarları ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.” -F. R. Atay. 2) birinin parasal kayba uğramasına sebep olmak.
10868 zarara sokmakzarar vermek.
10869 zarara uğramak1) kötü bir durumla karşılaşmak 2) parasal kayba uğramak.
10870 zararda olmak1) alışverişte kâr elde edememek 2) kötü duruma düşmek.
10871 zararı yoközür dileyenlere karşılık olarak bağışlandığını, olayın pek önemli olmadığını bildirmek için söylenen bir söz. Örn: “Dürbünleri mi kırdınız, zararı yok, hiç zararı yok.” -A. Dino.
10872 zararlı çıkmak1) bir işin sonunda değerli sanılan bazı şeyleri yitirmek 2) zarar etmek. Örn: “Bu kitap, kendi ağırlığında altınla dahi satılsa satan yine zararlı çıkar.” -A. Kabaklı.
10873 zarf atmak1) dolandırıcı zarf vb. kullanarak bir tür para sızdırmak veya çarpmak 2) karşısındakinin gerçek duygu ve düşüncelerini öğrenmek için kasıtlı olarak uygun sözler söylemek veya bazı davranışlarda bulunmak.
10874 zarını bozmak1) tavla oyununda oyuncu, yenilmesini yanına oturan kimseden bilmek 2) atılan zarı karşıdaki oyuncu, eliyle karıştırmak.
10875 zart zurt etmekyüksekten atıp tutarak çıkışmak, kaba kuvvet gösterisinde bulunmak.
10876 zartayı çekmek argo ölmek.
10877 zayıf düşmek1) zayıflamak. Örn: “Ne yiyip içiyorsun? Zayıf düşmekten korkmuyor musun?” -N. F. Kısakürek. 2) mec. güçsüzleşmek. Örn: “Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş.” -Ö. Seyfettin.
10878 zayıf yerinden yakalamakgüçsüz, eksik ve yanlış bir tutum ve davranışı yüzünden zor durumda bırakmak. Örn: “Kendisini en zayıf yerinden yakalamak istediğinden şüphelenir gibi.” -R. N. Güntekin.
10879 zayiat vermekkayba uğramak, zarar ziyan görmek. Örn: “Akvaryumdaki balıklar da büyük zayiat verdiler zamanla.” -E. Şafak.
10880 zebun kalmakgüçsüz, zavallı durumda bulunmak. Örn: “Bir zaman gelir ki sırf kendi icadımız olan bir his elinde zebun kalırız.” -H. C. Yalçın.
10881 zehaba (zehabına) kapılmakkuruntuya düşmek, vesveselenmek. Örn: “Bu makalemin, adını koyduğum kitap için, ona ayrıca ehemmiyet verdiğim zehabına kapılmamalarını okuyucularımdan rica ederim.” -A. H. Çelebi.
10882 zehapta bulunmakvesveseye kapılmak, kuruntu içinde olmak. Örn: “Kim bilir ne taraflara yorar, ne zehaplarda bulunur?” -S. M. Alus.
10883 zehir gibi1) çok acı 2) çok soğuk (hava) 3) çok becerikli, usta. Örn: Zehir gibi şoför. 4) çok üstün. Örn: Zehir gibi bir zekâ. 5) çok iyi. Örn: “Oğlan süngerlerin çeşidini zehir gibi tanıyordu.” -Halikarnas Balıkçısı.
10884 zehir kesilmek1) çok acı ve yakıcı olmak 2) mec. ortalık ümit, sıkıntılı bir durum olmak. Örn: “İçimde elim bir boşluk, aşk ve hayat ortasında derin bir yalnızlık hissiyle bütün uykum acı ve zehir kesildi.” -H. C. Yalçın.
10885 zehir saçmakçevreye kötü propaganda yapmak veya insanları olumsuz davranışlara yönlendirmek, tahrik etmek, ortalığı karıştırmak. Örn: “Bunlar, etraflarına mütemadiyen zehir saçmakta ve kendi kuruntularını ancak birtakım garip snopluklarla avutmaya çalışmaktadırlar.”
10886 zekât vermekMüslümanlıkta, sahip olunan mal ve paranın kırkta birlik payını sadaka olarak dağıtmak.
10887 zembereği boşalmak (boşanmak)1) zembereği kurulmaz duruma gelmek 2) mec. kendini tutamayarak uzun uzun ve sesli gülmek.
10888 zemberek gibibirdenbire, aniden. Örn: “Halim zemberek gibi boşanıyor, sağa bir omuz, sola bir omuz, kalabalığı yarıp Korkut'un karşısına dikiliyor.” -A. İlhan.
10889 zemberek kurulmakdurum kızışmak. Örn: “Gayri zemberek kuruldu. Söz kâr etmez bunlara...” -H. Taner.
10890 zemin hazırlamakuygun ortam yaratmak.

* Görseller ve İçerik tekif hakkına sahip olabilir