| 10921 | zırnık (bile) koklatmamak | en ufak bir şey vermekten kaçınmak. Örn: Karın, kaynanan, çocukların hepsini yiyip sana zırnık koklatmazlar. -H. R. Gürpınar. |
| 10922 | zırnık (bile) vermemek | en ufak bir şey vermemek. |
| 10923 | zıvanadan çıkmak | 1) çok sinirlenmek, öfkelenmek. Örn: Dürdane Hanım'ın aşkı seni zıvanadan büsbütün çıkarmış. -H. R. Gürpınar. 2) aklını yitirmek, çılgın gibi davranmak. Örn: Kaç zamandır zaten bir acayipleşen oğlanın artık adamakıllı zıvanadan çıktığına hükmediyorla |
| 10924 | zifafa girmek | gerdeğe girmek. Örn: Zifafa girdiği gece kaynatası ölüverdi. -Ö. Seyfettin. |
| 10925 | zift gibi | 1) çok acı 2) simsiyah. |
| 10926 | zift yesin | ne yerse yesin anlamında öfke bildiren bir söz. |
| 10927 | ziftin pekini yesin | zift yesin. |
| 10928 | zihin açmak | zihni daha iyi çalışır duruma getirmek. |
| 10929 | zihin yormak | bir konuda çok düşünmek, kafa yormak. |
| 10930 | zihinde (zihninde) yer etmek | çıkmamak üzere belleğe yerleşmek. Örn: Bir hadise insanın zihninde yer etti mi orada kerpiçleşip kalıyor. -E. İ. Benice. |
| 10931 | zihni açılmak | kavrayışı, anlayışı çoğalmak. |
| 10932 | zihni boşalmak | kafası rahat ve dingin olmak. Örn: Zihnim boşaldıkça daha doğrusu rahat zamanlarımda Türkçenin güzelliklerini, orijinal cilvelerini düşünürüm. -B. Felek. |
| 10933 | zihni bulanmak (karışmak) | 1) düşünürken olaylar arasındaki bağlantıyı yitirmek 2) ne yapacağını şaşırmak. Örn: Duvar saatine bakmayı akıl ettiğinde ise zihni adamakıllı bulandı. -İ. O. Anar. |
| 10934 | zihnini altüst etmek | düşüncelerini karmakarışık duruma getirmek. Örn: Günlerden beri bu düşünce, Anadolu'ya geçmek zihnini altüst ediyordu. -S. Kocagöz. |
| 10935 | zihnini dağıtmak | gerektiği gibi düşünmemek. |
| 10936 | zihnini oynatmak | çıldırmak, delirmek. |
| 10937 | zihnini toplamak | kendine gelmek, sağlıklı düşünmeye başlamak. Örn: Vehibe benden önce zihnini toplayarak cevap verdi. -H. R. Gürpınar. |
| 10938 | zikri geçmek | anılmak, adı geçmek. Örn: Dün sizin zikriniz geçti. |
| 10939 | zikzak yapmak | 1) sık sık sağa sola yön değiştirmek 2) mec. sık sık düşünce değiştirmek. |
| 10940 | zil kalmak | parasız kalmak. Örn: Zaten müdür aç herifin biri, zil kalmış da gelmiş buralara. -K. Korcan. |
| 10941 | zil takıp oynamak | çok sevindiğini belli etmek. Örn: Birini buldu, ne güzel oldu diye zil takıp oynayacak mıydım? -A. Ümit. |
| 10942 | zillete düşmek | hor görülmek, aşağılanmak. Örn: Zillete düşmemek için tehlikeyi kabul etmek daha iyi olmaz mı? -E. İ. Benice. |
| 10943 | zilsiz oynamak | çok sevindiğini belli etmek. |
| 10944 | zimmet çıkarmak | eksik veya yanlış yapılan bir işlemden dolayı kişiye fazladan ödenen miktarı belirlemek ve ödemesini sağlamak için bildirimde bulunmak. |
| 10945 | zincir gibi | art arda sıralanmış şey. |
| 10946 | zindan gibi | karanlık veya iç sıkıcı (yer). |
| 10947 | zinde tutmak | genç ve diri kalmasını sağlamak. Örn: İçim ürperiyor, ürpertinin beni zinde tutacağına inanıyorum. -A. Ümit. |
| 10948 | zirveye çıkmak | en üst düzeyde ilgi çekmek, herkes tarafından konuşulur olmak. |
| 10949 | zirzopluk etmek | uygunsuz, yakışıksız davranışlarda bulunmak. |
| 10950 | ziyade olsun! | yemekte bulunanlara veya yemeğe buyurun diyenlere artsın, çoğalsın anlamında söylenen bir nezaket sözü. |