1321 | akım derken bokum demek | kaba sözünü yerli yerince söyleyememek. |
1322 | akıntıya (akıntıya karşı) kürek çekmek | olmayacak bir iş uğrunda boşuna çabalamak. Örn: Böyle akıntıya kürek çektiğine çok acıdım doğrusu. -N. Hikmet. |
1323 | akıntıya kapılmak | 1) bir akıntının etki alanına girmek, akıntı ile birlikte sürüklenmek. Örn: Aralarından biri akıntıya kapıldığı zaman ötekiler var kuvvetleriyle dayanarak onu geri çekiyorlardı. -R. N. Güntekin. 2) mec. etki altında kalarak bir topluluğun davranışına k |
1324 | akıp gitmek | çabuk geçmek. Örn: Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. -Atatürk. |
1325 | akideyi bozmak (akidesi bozulmak) | doğru bilinen bir inanış veya gidişten ayrılmak. |
1326 | akim kalmak | sonuca ulaşamamak, başarı sağlayamamak. |
1327 | akis uyandırmak | bir konu üzerinde düşünülmesine, tartışılmasına yol açmak, ilgi veya tepki yaratmak. |
1328 | akla (akıllara) durgunluk vermek | hayranlık uyandırmak. Örn: Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin akıllara durgunluk veren bir fetihle Osmanlı mülkü hâline getirdiği İstanbul dünyanın en güzel, en harikulade şehridir. -B. Akyavaş. |
1329 | akla fenalık vermek | çok şaşırtmak, çıldırtmak, zıvanadan çıkarmak. Örn: Aman ya Rabbi, akla fenalık verecek hadiseler bundan sonra başladı. -R. H. Karay. |
1330 | akla gelmek | hatırlamak. |
1331 | akla gelmemek | 1) hatırlanamamak 2) olabileceğini düşünmemek. |
1332 | akla hayale gelmemek | inanılmamak. Örn: En akla hayale gelmeyen şeylere dikkat eder, bunları derler toplar ve umumi büyük neticeler çıkarır. -N. Hikmet. |
1333 | akla karayı seçmek | bir işi başarıncaya değin çok sıkıntı çekmek, güçlüklerle karşılaşmak. Örn: Ben kendi hesabıma bir parça Fransızca öğrenebilmek için akla karayı seçtim. -B. R. Eyuboğlu. |
1334 | akla sığar gibi | aklın kabul edebileceği bir biçimde, makul. Örn: Söyledikleriniz akla sığar gibi değil. |
1335 | akla sığmamak | inanılacak gibi olmamak, akla uygun gelmemek. Örn: Ismarlama bir hükümdar soyu bulmak ve yaratmak pek akla sığacak bir yol görünmüyordu. -H. C. Yalçın. |
1336 | aklı (bir şeye) takılmak | zihni bir şeyle sürekli olarak uğraşmak. Örn: Aklı bir şeye takılmış gibiydi komiserin, konuşuyor boyuna. -N. Hikmet. |
1337 | aklı almamak | 1) biri bir şeyi anlayamamak, kavrayamamak 2) bir şeyin olabileceğine inanmamak 3) uygun bulmamak. Örn: Çocuğun bu geç saatte evden izinsiz çıkıp gitmesini aklım almıyor. |
1338 | aklı başına gelmek | 1) davranışlarının yanlışlığını sezerek doğru yolu bulmak. Örn: O zaman her şey düzelir, erkeğin de aklı başına gelir. -P. Safa. 2) ayılmak, kendine gelmek. Örn: Bir hastalık hâli olduğu anlaşılan bu ilk sersemlikten sonra yavaş yavaş aklı başına gel |
1339 | aklı başında olmamak | iyi düşünebilir durumda olmamak. |
1340 | aklı başından gitmek | çok sevinçten veya çok korkudan ne yapacağını şaşırmak. Örn: El âlemin çocuklarının tek evladını paraladıklarını düşündükçe aklı başından gidiyordu. -E. Şafak. |
1341 | aklı başka yerde olmak | başka şeyler düşünmek. Örn: Affet Kâmuran, aklım başka yerdeydi. -R. N. Güntekin. |
1342 | aklı bir (beş) karış yukarıda (havada) olmak | değişik sebeplerden dolayı dengeli düşünemez durumda olmak. |
1343 | aklı bir yerde olmak | bir iş yaparken başka bir şey düşünmek. Örn: Aklı hep evde, Gülsüm'deydi. -Ö. Seyfettin. |
1344 | aklı bokuna karışmak | kaba korkudan şaşırıp ne yapacağını bilememek. |
1345 | aklı çıkmak | sonucun kötü olacağını düşünerek korkuya kapılmak. Örn: Para harcayacak diye aklı çıkıyor. |
1346 | aklı dağılmak | düşünceyi belli bir konu, sorun üzerinde toplayamamak. |
1347 | aklı durmak | düşünemez bir duruma gelmek, şaşırmak. |
1348 | aklı ermek | 1) anlayabilmek. Örn: Bir sihirbaz inceliği ile başlayan iş, bir hamal kabalığı ile bitirilmeli ki neticeye aklı ersin. -N. F. Kısakürek. 2) akılca olgunlaşmak. Örn: Aklı her şeye eriyor, eli her işe yatıyor. -A. İlhan. |
1349 | aklı fikri bir şeyde olmak | düşüncesini bir konuda yoğunlaştırmak. Örn: Aklı fikri bostanda olduğu için bunlardan nasıl ayrılacağını tekrarlıyordu. -O. C. Kaygılı. |
1350 | aklı gitmek | 1) şaşırmak, korkmak 2) çok beğenmek, bayılmak. Örn: Leman'ın aklı gitti bu anda sinemaya. -N. Hikmet. |