121 | (bir şey) iki baştan olmak | bir şey, her iki tarafın aynı şeyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerçekleştirilebilmek. Örn: İyi geçim iki baştan olur. |
122 | (bir şey) kanına işlemek | 1) bir şeyi aşırı ölçüde benimsemek. Örn: Kanıma işleyen müzik ateşinden, kurduğum şarkıcılık düşlerinden ne yazık ki söz edemeyeceğim. -M. Mungan. 2) büyük ölçüde etkisinde kalmak. Örn: Her şeye karşın iş adamlığı kanına işlemişti. -T. Yücel. |
123 | (bir şey) kapak atmak | aşırı, tıka basa dolmuş olmak. Örn: Elbise dolabı kapak atıyor. |
124 | (bir şey) kir götürmek | kirini belli etmeyecek bir renkte olmak. |
125 | (bir şey) kir tutmak | kirini hemen belli edecek bir renkte olmak, çok kirlenmek. |
126 | (bir şey) kursağında kalmak | istenilen bir şey gerçekleşememek, yarım kalmak. |
127 | (bir şey) mecrasında gitmek | bir iş kurallarına uygun bir biçimde yürümek. |
128 | (bir şey) muallakta olmak (kalmak) | sonuca bağlanmamak, sürüncemede kalmak. |
129 | (bir şey) su gibi gitmek | bol bol harcanmak. |
130 | (bir şey) su sabun görmemek | çok kirli olmak. Örn: Elleri, tırnakları, yüzü günlerdir su sabun görmemişti sanki. -A. Kulin. |
131 | (bir şey) suyu nereden geliyor? | bir işi görmek için harcanan para hangi kaynaktan sağlanıyor? anlamında kullanılan bir söz. |
132 | (bir şey) ters gitmek | bir iş doğru ve düzgün yürümemek, sorun çıkmak. Örn: Kadın elinde olmadan yutkundu, bir şeylerin ters gittiğini hemen anlamıştı. -O. Aysu. |
133 | (bir şey) yolunda görünmek | sorunsuz olduğu anlaşılmak. Örn: Gecekondunun ışıkları yanıyor ve her şey yolunda görünüyordu. -O. Aysu. |
134 | (bir şey) yüzü görmemek | ...-den yoksun olmak, uzak bulunmak. Örn: Yüzyıllardan beri sabah yüzü görmemiş uçsuz bucaksız kıraç topraklar. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
135 | (bir şey, bir şeyi) ağır basmak | 1) taşıdığı özellikler üstün gelmek. Örn: Yerli halıları gördüm koyu sıcak kırmızılarla diri maviler ağır basıyordu. -B. R. Eyuboğlu. 2) bir işte gücü ve etkisi üstün gelmek. Örn: Peki deyişleri de akılları yattığı için değil, korkuları ağır bastığı |
136 | (bir şey, bir) vadiye dökülmek | sohbet belirli bir konuya kaymak. Örn: Musahabe bu vadiye dökülünce tekrar karışmak ihtiyacını duydum. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
137 | (bir şey, birinin) ağzının kaşığı (kalıbı, lokması) olmamak | 1) bir şey, bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak 2) bir şey, bir kimsenin sözünü edemeyeceği kadar değerli olmak. |
138 | (bir şey, birinin) vazifesinden olmak | bir şey o kimsenin görevleri arasında olmak. |
139 | (bir şeyde) gönlü olmak | sevip istemek. |
140 | (bir şeyde) gözü olmak | bir şeyi ele geçirmek isteği beslemek. Örn: Allah bilir, milletvekilliğinde de gözü vardır. -H. Taner. |
141 | (bir şeyde) gözü olmamak | 1) bir şeye sahip olmayı istememek 2) heves beslememek, fazla önem vermemek. Örn: Giyinip kuşanmakta, gezip tozmakta gözüm yok. -R. N. Güntekin. |
142 | (bir şeyde) hayır kalmamak | işe yarar durumu kalmamak, artık işe yaramaz olmak. Örn: Bir iki yıla varmaz, ne evden ne eşyadan hayır kalır. -Y. K. Karaosmanoğlu. |
143 | (bir şeyde) iş yok | tkz. o şeyden yarar beklememeli anlamında kullanılan bir söz. |
144 | (bir şeyde) karar bulmak | 1) kararlı bir durum almak 2) yatışmak. |
145 | (bir şeyde) tuzu olmak | katkısı olmak. |
146 | (bir şeyden) baş alamamak | çok uğraştıran bir konu yüzünden vakit ve fırsat bulamamak. Örn: Benim hilem hurdam yoktur, canı isteyen baktırmasın, zaten bu sanattan memnun değilim. Lakin baş alamıyorum ki. -H. R. Gürpınar. |
147 | (bir şeyden) baş almak | fırsat bulmak. Örn: Ara sıra işten baş aldıkça Semiha'yı özlüyordum. -R. N. Güntekin. |
148 | (bir şeyden) başını alamamak | bir şeyden kurtulamamak. Örn: Dertten başını alamıyor. |
149 | (bir şeyden) dem vurmak | bir şeyden söz etmek, konu açmak. Örn: Benim gibi kurak çölde yaşayanların şiirden, hünerden dem vurmaları nasıl mümkün olur? -A. Kabaklı. |
150 | (bir şeyden) el ayak (etek) çekmek | uzaklaşmak, kaybolmak. Örn: Tarzının, yönteminin piyasadan el ayak çekmek zorunda kalacağını açık seçik kavrıyorsunuz. -S. İleri. Bazı meddahlar da Karagöz oynatmış, şahbaz, hayalbaz veya hayalî isimleriyle yaşadıktan sonra temaşa hayatımızdan el etek |