1501 | allame kesilmek | allamelik taslamak. |
1502 | allamelik taslamak | bilgisiz olduğu hâlde her şeyi bilir görünmek. |
1503 | alnı açık yüzü ak | çekinecek hiçbir durumu veya ayıbı olmayan. |
1504 | alnına kara sürmek | bir kimsenin haksız yere kötü tanınmasına yol açmak. |
1505 | alnında yazılmış olmak | bir olayın, kişinin başına gelmesini Allah yazmış olmak. |
1506 | alnından öpmek | beğenmek, takdir etmek. |
1507 | alnının akıyla | ayıplanacak bir duruma düşmeden, şerefiyle başarı göstermiş olarak. Örn: Bütün savaşlardan alnının akıyla çıkmış bir denizci. Hiç yenik düşmemiş. -Z. Selimoğlu. |
1508 | alnının kara yazısı | kötü kaderi, kötü talihi. Örn: Alnımın ne kara yazısı varmış. -H. R. Gürpınar. |
1509 | alt alta üst üste | birbirleriyle itişir kakışır durumda. Örn: Alt alta üst üste boğuşmaya başladık. -H. R. Gürpınar. |
1510 | alt çenesi oynamak | rüşvet alıp yemek. |
1511 | alt etmek | üstünlük sağlamak, yenmek. Örn: Sanatı kendi şartları, kendi ölçüleri içinde alt etmeye yanaşmadıkça gerçek sanatkâr olmaya imkân yok. -O. V. Kanık. |
1512 | alt olmak | yenilmek. |
1513 | alt perdeden konuşmak | hafif sesle yavaş konuşmak. Örn: Gözlerini süze süze alt perdeden, tane tane konuşur. -K. Korcan. |
1514 | alt yanı çıkmaz sokak | sonu gelmeyen, sonuç alınamayan işler için söylenen bir söz. |
1515 | altı alay üstü kalay | içi, dışı gibi özenilmiş olmayan şeyler için söylenen bir söz. |
1516 | altı karış beberuhi | alay kısa boylu kimse. |
1517 | altı kaval, üstü şişhane (şeşhane) | giysilerini birbirine uygun düşüremeyen, yakıştıramayanlar için söylenen bir söz. |
1518 | altıdan yemek | hastanelerde perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek. |
1519 | altın adını bakır etmek | kötü işler yaparak temiz ve parlak ününü karartmak. |
1520 | altın çağını yaşamak | en başarılı, en verimli döneminde bulunmak. |
1521 | altın gibi | 1) altına benzeyen 2) mec. değerli, kıymetli 3) mec. saf. |
1522 | altın kesmek | çok para kazanır olmak. |
1523 | altın leğene kan kusmak | varlık içinde hastalık veya sıkıntı çekerek yaşamak. |
1524 | altın top gibi | güzel ve tombul (çocuk). |
1525 | altın yumurtlayan tavuk | 1) mesleği, sanatı, parası olan, gelirli kimse 2) turist. |
1526 | altın yürekli olmak | çok iyi niyetli, merhametli olmak. Örn: O kadar fazla altın yürekli olacağına bir parça daha zarif ve cazibeli bir adam olsaydı. -R. N. Güntekin. |
1527 | altına etmek (kaçırmak) | 1) yatağına veya donuna işemek 2) mec. çok korkmak. |
1528 | altına imza koymak | konuyu veya anlaşmayı kabul ettiğini belirtmek. Örn: İlgili sözleşmelerin altına imzamızı koyarken bu imzaya sadık kalma konusunda ne ölçüde niyetliydik? -A. Cemal. |
1529 | altında kalmamak | karşılığını vermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü karşılıksız bırakmamak. |
1530 | altından çapanoğlu çıkmak | girişilen işte başa dert olacak bir durumla karşılaşmak. Örn: Kısa kesmekten yanaydı ama paraları uzatsa altından bir çapanoğlu çıkar mıydı? -O. Kemal. |